XVI. YÜZYILDA ŞEHİRLER
Şehir, küçük bir sahada, büyük nüfus kütlelerinin birlikte bulunduğu ve geçimini birincil sektörler dışından temin ettiği yerleşmedir. Şehirler, bulundukları çevreden tecrit edilmiş halde bulunan yerleşme merkezleri değil, bilakis yakın ve uzak çevreleri, yani hinterlantları ile sıkı kültürel ve iktisadi ilişkileri bulunan insan topluluklarının yoğunlaştığı sahalardır. Bu bakımdan, bir şehrin büyüklüğü ve önemi; genellikle onun tesir sahasının, bilhassa iktisadi etki sahasının genişliği ve önemi ile doğru orantılıdır.
Osmanlı’ların bütün belgelerinde, belirli bir yerleşme merkezini anlatan ve o yönetim biriminin merkezi durumunda olan yerler “şehir, kasaba ya da nefs” olarak adlandırılagelmiştir. Osmanlı’da bir yerleşme merkezinin şehir ya da kasaba olarak tanımlanabilmesi için bazı işlevsel özellikleri taşıması gerekir. İdari açıdan, yerleşmede bir sancakbeyi ya da bir kadı bulunmalıdır. Ticaretin yürütüldüğü pazar etkinlikleri, belgelerde kaydedilmeli; çarşıya ilişkin veriler, nüfusun önemli bir kısmının geçiminin tarım dışı uğraşlarla kazandığını kanıtlamalıdır.
[1] 2 3 4