Barbicane, hiç zamanlar› olmad›¤›n›, yar›n sabah hemen
atlara binip eyaleti ad›m ad›m gezeceklerini bildirdi.
Halk Baflkan’a büyük sevgi gösterisinde bulundu. Öyle
ya, ad› san› bilinmeyen kentlerini Barbicane ünlendirmifl, Bir-
leflik Devletler’in y›ld›z kenti yap›vermiflti.
Ama Barbicane böyle gösteriflten hofllanmazd›. Hemen
Franklin Oteli’ne giderek odalar›na yerlefltiler.
Ertesi sabah, otelin yan taraf›nda bir at kiflnemesidir bafl-
lad›. Öyle üç befl at de¤il, tam elli at vard›.
Afla¤› indiklerinde, daha da çok flafl›rd›lar. Barbicane k›la-
vuza bunun ne anlama geldi¤ini sorunca, genç adam gülerek
yan›t verdi:
– Seminoller, Bay Baflkan, dedi.
– Ne demek Seminoller?
– Efendim, çay›rlarda dolaflan vahflî bir kabile yani. ‹flte
bu nedenle kent olarak sizleri korumaya karar verdik.
– Anl›yorum, dedi. ‹yi düflünmüflsünüz. Haydi, hemen ha-
reket edelim.
Atl›lar ikiflerli kolda dizildiler. ‹çlerinden biri, kolunu kald›-
rarak:
– ‹leriii... komutunu verdi.
Kentin sokaklar› nal sesleriyle inledi. Kalkan toz bulutu,
bir an için her yeri kaplad›. Saat sabah›n befliydi.
Kentten ç›k›nca, önce güneye do¤ruldular. K›y› boyunca
ilerlediler. Alifia (Alifiya) Çay›’n›n sa¤ k›y›s›n› izleyerek do¤uya
do¤ru yola ç›kt›lar. fiimdi önlerinde alabildi¤ine uzanan Flori-
130