sordu Sanço’ya.
– Anlat›r›m, ancak anlatt›klar›m karfl›s›nda öfkelen-
meyece¤inize söz verin.
– Do¤ruyu söyleyebilirsin, öfkelenmeyece¤im.
– Köydekiler sizin delirdi¤inizi san›yor. Bana da, siz-
den afla¤› kalmayan bir budala gözüyle bak›yorlar. Ken-
dinize bir “don” s›fat› yak›flt›rarak flövalyeli¤e kalk›flt›¤›-
n›z› söylüyorlar.
– Peki ya yi¤itli¤im, gözü pekli¤im konusunda neler
diyorlar?
– De¤iflik görüfller ileri sürüyorlar. Baz›s› “ç›lg›n, ama
iyi adam,” diyor. Birkaç› da “kafadan çatlak,” diyor.
– Sanço, görüyorsun ya, erdem her yerde tafla tutu-
luyor.
– Bak›n senyör, ad›n›zla ilgili bütün söylentileri duy-
mak istiyorsan›z, hemen birini getirebilirim size.
– Nas›l biri?
– Mürekkep yalam›fl biri. Bizim köyden. Salamanç’ta-
ki papaz okulunu bitirip diploma alan Carrasso (Kara-
so)’nun o¤lu benimle geldi. Serüvenlerinizin “Mança’l›
Don Kiflot” ad› alt›nda yay›mland›¤›n› söyledi. Bu deli-
kanl›n›n ad› Samson Carrasso (Samson Karaso)’dur.
Sanço sözünü bitirir bitirmez, çal›l›klar›n ard›nda
bekleyen delikanl›y› flövalyenin yan›na getirdi.
– Say›n Don Kiflot, izin verin de yüce efendimizin eli-
ni öpeyim. Efendimiz, geçmiflten bugüne dek yaflam›fl,
bundan sonra da yaflayacak flövalyelerin en ünlüsüdür.
25