Sonunda adam›n biri bir mumla içeri girdi. Gece, yaln›zca
kilise saatinin sesinin d›fl›nda, büyük bir sessizlik içinde geç-
ti. Her demir çan›n sesi, ona ayn› haberi ulaflt›r›yordu: Ölüm!..
Gün a¤ard›. Gün mü? Gün diye bir fley yoktu ki. Gün he-
men geçivermifl, yine gece olmufltu. Hem çok uzun hem de
çok k›sa süren bir geceydi bu. Korkunç sessizlik içinde uzayan,
birbirini kovalayarak geçen saatler yüzünden k›salan bir gece.
Bir keresinde de, saç›n› bafl›n› yoldu. Kendi dininden
olan adamlar ona dua okumaya geldikleri zaman, onlar›
yumruklad›.
Pazartesi sabah› olmufltu. Fagin’in yaflam›n›n son günü.
Yata¤›nda oturuyordu. K›rm›z› saçlar›, korkudan bembeyaz
olan yüzüne dökülmüfltü. Sakallar› k›vr›lm›flt›. Gözlerindeyse
korku vard›.
Kap› aç›ld›. D›flardaki ‹ki gardiyan›n yan›nda, Bay Brown-
low’la Oliver vard›.
Gardiyanlardan genç olan›, Bay Brownlow’a:
– Sizinle gelmek isteyen bu çocuk mu? Çocuklar için hofl
bir görüntü de¤il efendim, dedi.
– Biliyorum, ama bu çocuk ac› çekip korkmas› u¤runa da
olsa onu görmek zorunda.
Oliver’la Bay Brownlow içeri girdiler.
– Burada ne ifliniz var? Benden ne istiyorsunuz? diye ba-
¤›rd› Fagin.
– Fagin, sende baz› k⤛tlar varm›fl. Monks ad›ndaki
adam vermifl bunlar› sana. Onlar›n nerede oldu¤unu ö¤ren-
mek istiyoruz.
158