vermek
prescription
(priskripşın) reçete
presence
(prezıns) mevcut
oluş, bulunuş, varlık
present
(prezınt) şimdiki / ha-
zır / mevcut / hediye
present
(prizent) vermek, arz
etmek, sunmak / tanıştırmak
preserve
(prizö:v) (bozulma-
dan, olduğu gibi) muhafaza
etmek, korumak, konservesini
yapmak
president
(prezidınt) başkan
press
(pres) basın / basım e-
vi / ütülemek / basmak, sık-
mak / zorlamak / pres
presume
(prizyu:m) farzet-
mek, tahmin etmek
pressure
(preşı) baskı, zorla-
ma / basınç (kim.)
pretence
(pritens) yapmacık,
bahane
pretend
(pritend) ... gibi gö-
rünmek, yapmacık yapmak
He
pretended to sleep. Uyur gibi
yaptı.
pretty
(priti) güzel, hoş / bir
hayli, oldukça, epey
prevail
(priveyl) yenmek, galip
olmak / egemen olmak, hakim
olmak
prevent
(privent) önlemek,
engellemek
previous
(pri:vyıs) önceki
previously
(privyısli) evvelce,
önceden
price
(prays) fiyat
pride
(prayd) gurur, kibir
priest
(pri:st) papaz
primary
(praymıri) ilk, asıl / en
mühim, en önemli, ana
prime
(praym) başlıca, en
önemli / en iyi kalite, en iyi
prime minister
(praym minis-
tı) başbakan
primitive
(primitiv) ilkel, eski
usul
prince
(prins) prens
princess
(prinses) prenses
principal
(prinsipıl) ilke, pren-
sip
print
(print) (kitap, vs.) bas-
mak, matbaada basmak /
baskı
printing
matbaacılık, baskı
prior
(prayı) evvel
priority
(prayorıti) evvelki,
önceki
prism
(prizm) prizma
prison
(prizin) hapishane
prisoner
(priznı) tutuklu, esir
private
(prayvıt) özel, kişisel
-115-
private