– Majesteleri bu ava dün mü karar vermiflti? diye sor-
du. Öyle olmad›¤›n›, ava ç›kmaya biraz önce karar ver-
di¤ini söylediler. M. Tréville, bunun üzerine kral›n kardi-
nali görüp görmedi¤ini sordu. Evet, görmüfltü.
M. Tréville, kona¤›na döndü. Hemen uflaklar›ndan bi-
rini ça¤›r›p Trémolle Dükü’ne gönderdi. Dükten, hâlâ ya-
n›nda bulunan kardinalin koruyucular›n› kovmas›n›,
uflaklar› da silâhflorlara karfl› ç›kt›¤› için cezaland›rmas›-
n› istedi.
Trémolle Dükü, yan›t olarak ne M. Tréville’in ne de si-
lâhflorlar›n›n flikâyete haklar› oldu¤unu bildirdi. Olay ta-
mamen söylediklerinin tersiydi. “Kona¤›m› yakmaya bile
kalkt›lar” diye yazd›.
M. Tréville bunun üzerine, dükü gidip kendisi görme-
ye karar verdi. Kona¤a giderek dükü görmek istedi¤ini
bildirdi.
Her iki senyör de yürekli ve onurlu kiflilerdi. Trémolle
Dükü, kral› nadiren görürdü. Kardinal’iyse hiç gördü¤ü
yoktu. Bu yüzden M. Tréville’le bir sorunu yoktu. Trévil-
le’in selâm›na karfl›l›k verdi. Ama her zamankinden da-
ha so¤uk görünüyordu. M. Tréville:
– Birbirimizden flikâyet etmeye hakk›m›z oldu¤una
inan›yoruz bay›m, dedi. Bu nedenle, gerçe¤i ö¤renmek
için ben kendim geldim.
Trémolle Dükü:
– Çok iyi yapt›n›z, diye yan›t verdi. Ama eminim ki,
62