kötü ifllerini dile getirmek fleklinde bile olsa, bu türlü demeçlerin kendi
        
        
          prensip ve karakterine a¤›r gelece¤inin aflikâr oldu¤unu bildirmifl. Bu
        
        
          nokta telgraf›n ikinci maddesinde yer alm›flt›. Telgraf›n üçüncü madde-
        
        
          si, benim Meclis Baflkan› s›fat›yla kendisine, halifeli¤e seçildi¤ini bildi-
        
        
          ren telgraf›ma yazd›¤› cevap niteli¤inde idi. Bu cevapta : “Ankara’da
        
        
          Türkiye Büyük Millet Meclisi Baflkan› Mareflal Gazi Mustafa Kemal Pafla
        
        
          Hazretleri’ne diye, do¤rudan do¤ruya flahs›ma hitap eden bir bafll›k
        
        
          kullan›lm›flt›. Dördüncü maddede, ‹slâm dünyas›na duyuraca¤› bildiri
        
        
          sureti vard›. Bu bildirinin yaz›ld›¤› ‹stanbul’un “Dârü’l-Hilâfetü’l-Âliyye”
        
        
          (Yüce Hilâfet Merkezi) oldu¤u da özenle belirtilmiflti.
        
        
          21 Kas›m 1922 tarihli bir telgrafta : “Halife-i Resûlullah yerine daha ön-
        
        
          ce de bildirdi¤imiz gibi Halife-i Müslimîn denilecektir” dedik. Kendisine,
        
        
          halife seçildi¤ini bildiren telgraf›m›za verece¤i cevab›n flahs›ma de¤il
        
        
          Türkiye Büyük Millet Meclisi Baflkanl›¤›’na yaz›lmas›n› hat›rlatt›k. Yaz›-
        
        
          lar›nda siyasî ve genel konularla ilgili kelimelerin bulundu¤unu, bunlar-
        
        
          dan kaç›n›lmas› gerekti¤ini bildirdik.
        
        
          Efendiler, önemsiz ayr›nt›lar gibi say›lmas› pek mümkün olmayan bu
        
        
          aç›klamalar›mda iflaret etmek istedi¤im as›l nokta fludur : Ben, flah›s
        
        
          hâkimiyetine dayanan saltanat›n kald›r›lmas›ndan sonra, baflka unvan-
        
        
          la ayn› nitelikle bir makamdan ibaret olmas› gereken hilâfetin de orta-
        
        
          dan kald›r›lm›fl oldu¤unu kabul ediyordum. Bunun, elveriflli bir zaman
        
        
          ve f›rsatta aç›klanmas›n› tabiî buluyordum. Halife seçilen Abdülmecid
        
        
          Efendi’nin bu gerçekten büsbütün habersiz oldu¤u iddia edilemez.
        
        
          Özellikle, kendisinin Halife unvan›yla saltanat sürmesinin imkân ve
        
        
          flartlar›n› haz›rlay›p sa¤layabileceklerini hayal edenlerin varl›¤› düflü-
        
        
          nülürse, Abdülmecid Efendi’nin ve tabiî taraftarlar›n›n saf ve gafil ol-
        
        
          duklar› zann›na kap›lmak hiç de do¤ru olamazd›.
        
        
          
            Halife Olacak Zat›n S›fat ve Yetkisi Ne Olacakt›?
          
        
        
          fiimdi, arzu buyurursan›z, Halife seçimi dolay›s›yla Meclis’in 18 Kas›m
        
        
          1922 günlü gizli oturumlar›nda geçen görüflmelerle ilgili k›sa bir bilgi
        
        
          vereyim :
        
        
          Meclis’te konuyu pek ciddî ve önemli sayanlar vard›. Özellikle hoca
        
        
          efendiler, kendi ihtisaslar› ile ilgili bir konu bulduklar›ndan çok dikkatli
        
        
          ve uyan›k idiler. Bir halife kaçm›fl... Onu makam›ndan indirmek ve yeni-
        
        
          sini seçmek... Sonra, yenisini ‹stanbul’da b›rakmay›p Ankara’ya getir-
        
        
          mek… Milletin ve devletin yak›nda bafl›na geçirmek… K›sacas›, Hali-
        
        
          fe’nin kaçmas› yüzünden Türkiye’de ve bütün ‹slâm dünyas›nda kar›fl›k-
        
        
          l›k ç›km›fl veyahut ç›kacakm›fl... Onun için tedbirler al›nmal› imifl... flek-
        
        
          linde düflünceler, endifleler ortaya at›l›yordu.
        
        
          Baz› konuflmac›lar da halife olacak zat›n s›fat ve yetkisinin ne olaca¤›-
        
        
          n› tespit gere¤inden söz ediyorlard›.
        
        
          Görüflme ve tart›flmalara ben de kat›ld›m. Konuflmalar›m›n ço¤u, ileri
        
        
          sürülen düflüncelere cevap niteli¤inde idi. Söylediklerimin özü flu cüm-
        
        
          lelerde toplan›yordu:
        
        
          Bu konu fazlas›yla tart›fl›l›p tahlil edilebilir. Ancak, tart›flma ve tahliller-
        
        
          de ne kadar ileri gidersek, konuyu çözüme ba¤lamakta da o kadar güç-
        
        
          lük ve gecikmelere u¤rar›z. Yaln›z, flu noktaya hepinizin dikkatini çeke-
        
        
          rim. Bu Meclis, Türk halk›n›n Meclisidir. Bu Meclis’in s›fat ve yetkileri
        
        
          yaln›z ve ancak Türk halk›n›n ve Türk vatan›n›n varl›¤› ve kaderi ile il-
        
        
          gili ve onlar üzerinde etki yapabilir. Meclisimiz, kendi kendine bütün ‹s-
        
        
          lâm dünyas›n› içine alan bir güç ve kudrete sahip olamaz. Efendiler,
        
        
          Türk milleti ve onun temsilcilerinden kurulmufl bulunan Meclis’imiz
        
        
          kendi varl›¤›n›, halife unvan›n› tafl›yan veya tafl›yacak olan bir zat›n eli-
        
        
          ne veremez ve vermeyecektir. Efendiler, Bundan dolay› ‹slâm dünyas›n-
        
        
          da kar›fl›kl›k varm›fl veyahut olacakm›fl; bunlar›n hepsi anlams›z ve ya-
        
        
          lan sözlerdir. Kim söylemiflse yalan söylemifltir; yalan söylüyor.”
        
        
          Bu sözüme itiraz eden bir zata cevap verdim ve aç›kça dedim ki :
        
        
          - Sen yalan söyleyebilirsin, yarat›l›fl›n buna elverifllidir!
        
        
          Efendiler, ortal›¤› gürültüye vermenin gere¤i olmad›¤›n› aç›klad›ktan
        
        
          sonra, dedim ki : “Bizim dünya gözündeki en büyük güç ve kudretimiz,
        
        
          yeni flekil ve mahiyetimizdir. Hilâfet makam› esaret alt›nda olabilir. Ha-
        
        
          life unvan›n› tafl›yanlar, yabanc›lara s›¤›nabilirler. Düflmanlar ve halife-
        
        
          ler el ele verip her fleyi yapabilecek bir iflbirli¤ine giriflebilirler. Fakat
        
        
          yeni Türkiye’nin rejimini, politikas›n› ve kuvvetini hiçbir flekilde sarsa-
        
        
          mazlar.
        
        
          
            Türk Halk› Kay›ts›z ve fiarts›z Hâkimiyetine Sahiptir
          
        
        
          Türk halk›n›n kay›ts›z ve flarts›z hâkimiyetine sahip oldu¤unu bir defa
        
        
          daha ve kesinlikle tekrar ediyorum. Hâkimiyet, hiçbir anlamda, hiçbir fle-
        
        
          kilde, hiçbir renk ve hiçbir k›lavuzlukta ortakl›k kabul etmez. Unvan› ister
        
        
          halife ister baflka bir fley olsun, hiç kimse bu milletin kaderine ortak ç›ka-
        
        
          maz. Millet buna kesinlikle müsaade edemez. Bunu teklif edecek hiçbir
        
        
          milletvekili bulunamaz. Bunun içindir ki, kaçm›fl olan Halife’nin halifeli¤i-
        
        
          ne son verip, yenisini seçmek ve bu konu ile ilgili bütün ifllemlerde, be-
        
        
          lirtti¤im görüfller çerçevesinde hareket etmek zarurîdir. Baflka türlüsüne
        
        
          kesinlikle imkân yoktur.
        
        
          Sayg›de¤er Efendiler, biraz tart›flmal› ve gürültülü olmakla birlikte, yap›-
        
        
          lacak ifllem üzerinde Meclis’te ço¤unlukla görüfl birli¤i sa¤land›. Ondan
        
        
          sonraki sonuç da yüksek malûmunuzdur.
        
        
          Saltanat›n kald›r›lmas› üzerine, ‹stanbul’da hükûmet ad›n› tafl›yan Tevfik
        
        
          ve ‹zzet Pafla’larla arkadafllar›n›n Saray’a istifalar›n› nas›l verdiklerinden;
        
        
          ‹stanbul’un yönetimini düzene sokmak için verdi¤imiz talimat ve emirler-
        
        
          den de söz ederek yüksek heyetinizi yormay› yararl› bulmuyorum.
        
        
          
            Nutuk: s.471, 474.
          
        
        
          7
        
        
          
            Abdülmecid Efendi
          
        
        
          
            Biat Töreni.
          
        
        
          
            Tablo: Hüseyin Avni Lifij
          
        
        
          
            (Ahmet Kâmil Gören, YKY,
          
        
        
          
            ‹st. 2001)