188
• fena hâlde:
Afl›r› derecede.
Fena hâlde yoruldum.
• fena olmak:
Çok üzülmek, çok sars›lmak.
Haberi duyunca fena oldum.
• fena yapmak (birini):
Kötü bir duruma düflürmek.
Onu fena yapaca¤›m.
• fena yerine vurmak:
Tehlike yaratabilecek bir yerine vurmak.
Fena yerine vurunca, sakat kalacak diye korktuk.
• fesat
(*)
kar›flt›rmak:
‹nsanlar›n aras›n› bozacak ifller yapmak.
Bu ifle kim fesat kar›flt›rd›?
• F›nd›k kabu¤unu doldurmaz:
Önemsiz, çok küçük bir olay› anlatmak için söylenir.
Anlatt›klar› f›nd›k kabu¤unu doldurmaz.
• f›r›ldak çevirmek (döndürmek):
‹stedi¤ini yapmak için hileli yollara baflvurmak.
Yine bir f›r›ldak çevirmek istiyordu.
• f›rsat kollamak:
Yapmak istedi¤i ifl için uygun zaman› ya da durumu
beklemek.
Onu yaln›z yakalamak için f›rsat kolluyordu.
• fikir almak (birinden):
Bir kimsenin bilgi ya da düflüncesinden yararlanmak.
Bu konuda annenin fikrini alman gerekiyor.
• fikir vermek:
Bir konuda yol gösterici bilgi aktarmak.
Babam fikir verince ifl kolaylaflt›.
(*) fesat:
Ara bozuculuk.
Deyimler/175-195 21/07/2010 21:02 Page 188