offer
(ofı) teklif / teklif etmek
office
(ofis) yazıhane, büro,
ofis / bakanlık
officer
(ofisı) subay, memur
official
(ofişıl) memur, resmi
offset
(ofset) dengelemek /
taviz vermek / ofset baskı
offside
(ofsayd) ofsayt
offspring
(ofspring) ürün
often
(ofın) sıksık
oh!
(ou) hayret veya korku ün-
lemi, a! vay!
oil
(oyl) yağ, gaz / yağlamak /
petrol
O.K.
(oukey) peki
old
(ould) ihtiyar, yaşlı / eski
old-fashioned
(ould feşınd)
modası geçmek
olive
(oliv) zeytin
omelette
(omlit) omlet
omit
(oumit) atlamak, unutma,
boş bırakmak
on
(on) üzerinde, üstünde,
üstüne
once
(wans) bir defa / eski-
den, vaktiyle, bir seferinde
one
(wan) bir (tane)
/ can eat
only one apple. Sadece bir
(tane) elma yiyebilirim.
oneself
(wanself) kendisi
onion
(anyın) soğan
only
(ounli) yalnız, sadece,
tek, biricik
He is the only child in the fa-
mily.
O ailede tek çocuktur.
onto
(antu) üstüne
open
(oupın) açık / açmak,
açılmak
She opened the door silently.
Kapıyı sessizce açtı.
The door opened silently. Kapı
sessizce açıldı.
opening
(oupınin) açma /
başlangıç / delik / açıklık
openly
(oupınli) açıkça, bir
şey saklamadan
opera
(oprı) opera
operate
(opıreyt) işlemek, iş-
letmek / ameliyat yapmak
operation
(opıreyşın) işleme,
faaliyet, harekât / ameliyat
opinion
(ıpinyın) fikir, düşünce
opponent
(ıpounınt) rakip
opportunity
(opıçuniti) fırsat
oppose
(ıpouz) karşı gelmek
opposite
(opızit) aksi, karşı,
zıt, karşıt
The hospital is opposite the li-
brary.
Hastane kütüphanenin
karşısındadır.
-103-
opposite