necessary
(nesısıri) gerekli
neck
(nek) boyun
necklace
(neklis) gerdanlık,
kolye
need
(ni:d) ihtiyaç, zorunluluk
need
ihtiyacında olmak, zo-
runda olmak / gerektirmek
needle
(ni:dıl) iğne (dikiş)
needless
(niıdlıs) lüzumsuz,
gereksiz
needn’t
(ni:dınt) gereği yok,
lüzumu yok,
(must
yardımcı fiilinin olum-
suzu)
You needn’t come tomorrow.
Yarın gelmenize lüzum yok.
negative
(negıtiv) negatif,
menfi, olumsuz
neglect
(niglekt) ihmal etmek
/ ihmal
negotiate
(nigoşieyt) görüş-
mek
negligent
(neglicınt) ihmalkâr
negro
(ni:grou) zenci
neigh
(ney) kişnemek
neighbour
(neybı) komşu
neighbourhood
(neybıhud)
civar, çevre, mahalle
neither
(naydı) (ikisinden)
hiçbiri
neither ...nor
ne...ne de
She
likes neither cats nor dogs.
Ne kedileri ne de köpekleri
sever.
nephew
(nefyu) yeğen (erkek)
nerve
(nö:v) sinir / cesaret
nervous
(nö:vıs) sinire ait /
sinirli, korkmuş, heyecanlı
nest
(nest) yuva
net
(net) ağ / net
Netherlands
(nedılındz) Hol-
landa
network
(netwö:k) şebeke,
teşkilat
never
(nevı) asla, hiç
I’ve
never been to Africa. Afrika’ya
hiç gitmedim.
nevertheless
(nevıdıles) yine
de
new
(niu:) yeni
news
(niu:z) haber
newsagent
(niuseycınt) ga-
zete, dergi bayii
newspaper
(niuspeypı) gazete
next
(nekst) gelecek, ertesi /
bitişik
She is coming next week.
Gelecek hafta geliyor. Come
and sit next to me. Gel ve
yanıma otur.
-99-
next
