AYLARCA SÜREN GECE
Ekim ay›nda as›l k›fl geldi. Kuzeyden esen dondurucu rüzgârlar,
kar getirmeye bafllam›flt›. Kendi yapt›¤›m›z ve her gün bir baflka yerini
güçlendirdi¤imiz evimizle gurur duyuyor, burada so¤uktan pek etkilen-
meyece¤imizi san›yorduk. Fakat so¤uklar iyice art›nca, yan›ld›¤›m›z›
anlad›k.
Gemiden getirdi¤imiz lâmbay› hiç söndürmeden yak›yor; ay› pos-
tu, battaniye, yorgan ne varsa üstümüze çekiyorduk. Ocakta devaml›
olarak atefl de yan›yordu; ama, buna karfl›n so¤uktan donacak gibiy-
dik. So¤uktan gözümüze uyku girmiyordu.
Yine böyle uykusuz geçen bir gecenin sabah›yd›. Yorgunluktan bit-
kin bir durumda, ateflin bafl›nda birbirimize sokulmufl, ne yapaca¤›m›z›
konufluyorduk ki, d›flardan gelen köpek seslerini iflittik. Eskimo dostla-
r›m›z ziyaretimize gelmifllerdi. Onlar› içeri ça¤›rarak oca¤a bir kucak da-
ha odun att›k.
Adamlar, bizim bu hareketimiz karfl›s›nda; “Bu ne israf, flimdiden
böyle yaparsan›z sonunuz neye var›r? So¤uklar›n daha çok fliddetlen-
di¤i zaman ne yapacaks›n›z?” der gibi bakt›lar. Yeme¤imizi bol ateflin
üstünde piflirmemizi de do¤ru bulmam›fl olacaklar ki, kendi ocaklar›n›n
nas›l yap›ld›¤›n›, atefli nas›l idareli kullanaca¤›m›z› gösterdiler.
Yemekten sonra, hep birlikte otururken, davran›fllar›ndan “Eviniz
ne kadar so¤uk.” demek istediklerini anlad›k. Ama elimizden ne gelir-
di? ‹flaretlerle, bize yard›m edeceklerini anlatmaya çal›flt›lar. Sonra hep
beraber d›flar› ç›kt›k.
90