kibarca selâmlay›p eliyle biraz beklemesini iflaret etti.
Sonra, odan›n kap›s›n› açt› ve seslendi:
– Athos! Porthos! Aramis (Atos, Portos, Aramis)!
Daha önce tan›d›¤›m›z Porthos ve Aramis, hemen
arkadafllar›ndan ayr›larak M. Tréville’in yan›na girdiler.
Çok sakin görünmüyorlard›. Ama fleflerini yapmac›ks›z
bir biçimde selâmlad›lar.
Kap› arkalar›ndan kapand›. Avludaki gürültü yeniden
bafllam›flt›.
M. Tréville konuflmaya hemen girmedi. Her defas›n-
da, sessiz ve hareketsiz duran Porthos ve Aramis’in
önünden geçerek, bir uçtan bir uca, enine boyuna oda-
s›nda yürüdü. Birden onlar›n karfl›s›nda durdu ve her iki-
sini de bafltan afla¤› öfkeyle süzerek konufltu:
– Kral›n bana ne dedi¤ini biliyor musunuz? Ya dün
akflam neler dedi¤ini? Bunu biliyor musunuz baylar?
Bir anl›k sessizlikten sonra, iki silâhflor yan›t verdi:
– Hay›r efendim, bilmiyoruz…
Aramis çok nazik bir biçimde ekledi:
– Ama öyle umuyoruz ki, bunu bize söyleyeceksiniz.
– Kral bana bugünden itibaren, kardinalin koruyucu-
lar› aras›ndaki silâhflorlar› alaca¤›n› söyledi.
Porthos sordu:
– Kardinalin koruyucular› aras›ndaki mi? Ama niye?
– ‹yi flarab› kötüye katmak gerekti¤ini o da görüyor
da ondan.
19