260
• ifl görmek:
‹fl yapmak.
Bütün gün evde ifl gördüm.
• ifl göstermek:
Yapmas› için bir kimseye ifl vermek.
Annem ifl gösterince hemen yapt›m.
• ifli Allaha kalmak:
Hiç kimsenin kendisine yard›m etmedi¤i s›k›nt›l› bir
durumda bulunmak.
Zavall›, onun ifli Allaha kalm›fl.
• ifli az›tmak:
Yanl›fl ve ölçüsüz davranmak.
‹fli az›t›nca, ona k›zd›m.
• ifli bafl›ndan aflmak (aflk›n olmak):
Çok yo¤un ifl içinde olmak.
‹flim bafl›mdan aflk›n oldu¤u için seni aramay› unuttum.
• ifli bitmek:
1.
‹fli sona ermek.
Bugünlük iflim bitti.
2.
Gücü kalmamak.
Senin iflin bitmifl, art›k çal›flamazs›n.
• ifli bozulmak:
‹flinden zarar etmeye bafllamak.
Ekonomik kriz nedeniyle ifli bozulmufltu.
• ifli düflmek (birine):
Yap›lmas› gereken bir ifl için bir kimseden yard›m is-
teme durumunda kalmak.
Sana iflim düfltü.
• ifl inada binmek:
Bir ifli baflarabilece¤ini göstermek için karfl›s›na ç›kan
bütün güçlükleri ortadan kald›rmaya çal›flmak.
‹fl inada binince sabahlara kadar çal›flmaya bafllad›.
Deyimler/259-279 21/07/2010 21:02 Page 260