katran›ndan elde edilen beyaz renkli bir
toz.
sakat
ön a.
ve
a.
1.
Vücudunda hasta ya da
eksik bir yan› olan (canl›).
2.
mec.
Bo-
zuk, eksik, hatal› (fley):
sakat bir düflün-
ce.
sakatat
ç. a. (sakata:t) Ar.
Kesilmifl hay-
vanlar›n yenebilen iç organlar›yla bafl
ve ayaklar›na verilen ortak ad.
sakatlamak
(-i)
1.
Sakat bir duruma getir-
mek.
2.
mec.
Bir fleyi bozmak.
sakatlanmak
(nsz.)
Sakat duruma gelmek.
sak›n
ünl.
1.
Uyarma ya da tehdit yollu kul-
lan›l›r:
Sak›n buralara bir daha geleyim
deme!
2.
Korku, kayg›, kuflku belirtmek
için kullan›l›r:
Sak›n bafl›na bir fley gel-
mifl olmas›n!
sak›nca
a. hlk.
Sak›nmay› gerektiren du-
rum, mahzur:
Bu durumun çocuklar
için bir sak›ncas› var m›?
sak›nmak
(-den)
1.
Olumsuz bir sonuç ve-
recek bir fleyi yapmaktan uzak durmak:
H›z yapmaktan sak›n›n›z.
2.
Olabilece¤i
düflünülen kötülüklere karfl› önlem al-
mak:
hastal›ktan sak›nmak.
sak›z
a.
Baz› bitkilerin kabuklar›ndan s›zan,
çi¤nendi¤inde yumuflayan hofl kokulu
reçine.
sak›z gibi 1)
çok temiz, çok be-
yaz;
2)
ayr›lmak bilmeyen:
Gitmek bil-
medi, sak›z gibi yap›flt›.
sak›z a¤ac›
a. bitb.
Antep f›st›¤›gillerden,
her mevsim yeflil kalan, siyah›ms› ve
yuvarlak meyveleri olan bodur bir a¤aç.
sakin
ön a. (sa:kin) Ar.
1.
Durgun, hareket-
siz, dingin:
sakin bir deniz.
2.
Sessiz,
gürültüsüz:
sakin bir sokak.
3.
K›zg›nl›k,
heyecan, telafl göstermeyen:
Herkes ba-
¤›r›p ça¤›rmaya bafllam›flt›, bir tek o sa-
kindi.
4.
Rahats›zl›¤› azalm›fl ya da geç-
mifl:
Hastam›z flimdi sakin, uyuyor.
5.
a.
Bir yerde oturan kifli:
Yönetici taraf›n-
dan site sakinlerine bir duyuru yap›ld›.
sakin olmak
sakin bir duruma gelmek.
sakinleflmek
(nsz.)
Sakin duruma gelmek,
durgunlaflmak, sakin olmak.
saklamak
(-i)
1.
Baflkalar›n›n göremeyece-
¤i, bulmayaca¤›, ele geçiremeyece¤i bir
yere koymak:
Topunu nereye saklad›n?
2.
Kaybolmamas› için gizli bir yere koy-
mak:
Paralar›n› yata¤›n›n alt›na saklar-
d›.
3.
Görünmesine engel olmak, gizle-
mek:
Y›rt›k gömle¤ini saklamaya çal›fl›-
yordu.
4.
(-den, -i)
Söylememek, a盤a
vurmamak, gizlemek:
‹flten ayr›ld›¤›n›
ailesinden sakl›yordu.
5.
(-i, -e)
Birine
vermek için ay›rmak:
Bu pastay› senin
için saklad›m.
6.
Daha sonra kullanmak
üzere ay›rmak:
Kalan boyay› saklaya-
l›m.
7.
Korumak, muhafaza etmek:
Bu-
güne kadar ald›¤›m tüm mektuplar›
saklad›m.
saklambaç, -c›
a.
Ebenin saklanan arka-
dafllar›n› bulup ebelikten kurtulmas›na
dayanan bir çocuk oyunu.
saklanmak
(nsz.)
1.
Kendini saklamak.
2.
(-den)
Saklanmak eylemi yap›lmak:
Pa-
ra kasada saklan›r.
sakl›
ön a.
1.
Baflkalar›ndan gizlenen:
Siz-
lerden sakl› bir iflim olamaz.
2.
Kaybol-
mamas› için gizli bir yere koyulan:
Sak-
l› paralar yerinde yoktu.
saksa¤an
a. hayb.
Kargagillerden, kanatla-
r› ve kuyru¤u kül renginde, karn› beyaz,
di¤er yerleri siyah, ötücü bir kufl.
saksafon
a. Fr. müz.
Konik borulu, anahtar
düzene¤iyle donat›lm›fl üflemeli bir çal-
g›.
saks›
a.
Piflmifl topraktan ya da plastikten
yap›lm›fl, içinde çiçek yetifltirilen kap.
sal
a.
Genellikle göl ve akarsularda yük ve
yolcu tafl›mada kullan›lan, düz ve kor-
kuluksuz su tafl›t›.
sala
a. (sala:) Ar.
Bayram ve cuma namaz›
öncesi ya da bir Müslüman›n öldü¤ünü
duyurmak için ezan tarz›nda okunan
dua.
salacak, -¤›
a.
Üstünde ölü y›kanan kere-
vet, teneflir.
salak, -¤›
ön a.
Aptalca davranan, anlay›fl›
k›t.
sakat
salak
524
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 524