turkce sozluk - page 483

göre uzakta kalan:
Üzerindeki ceket on
y›l öteden geliyordu.
5.
ön a.
Çok fazla,
pek çok:
Güzelden de öte bir k›zd›.
6.
ön a.
Bulunulan yere göre karfl› yanda
yer alan:
Bo¤az’›n öte yakas› daha gü-
zel.
öteberi
a.
Türlü, önemsiz, ufak tefek fley-
ler:
Önce flu ald›¤›m›z öteberileri kald›-
ral›m.
ötede beride
be.
Çeflitli yerlerde, flurada
burada:
Ötede beride laf edip duruyor.
öteden beri
be.
(zaman için) Eskiden beri,
uzun zamandan bu yana.
öteki, -ni
ön a.
ve
ad.
1.
Bilinenden, sözü
edilenden ayr› olan; di¤er; öbür:
Öteki
bölgelerde de durum ayn›.
2.
Di¤erin-
den daha uzakta olan:
Öteki evde oturu-
yor.
öteki beriki
be.
Olur olmaz kimseler, flu bu:
Öteki beriki bu ifle burnunu sokuyor.
ötle¤en
a. hayb.
Ötle¤engillerden, k›z›la
çalan sar› ve boz renkli, ince gagal›, kü-
çük bedenli, ötücü bir kufl; çal› bülbülü.
ötmek
(nsz.)
1.
(kufl ve böcekler için) De-
¤iflik tonda ses ç›karmak:
Balkonda bir
serçe ötüyordu.
2.
(üflemeli çalg›lar
için) Sesi ç›kmak:
Bu kaval ötmüyor.
3.
Yank›l› ses vermek, ç›nlamak.
4.
hlk.
Bir konuda bildiklerini anlatmak, s›r
vermek, itiraf etmek.
ötücü kufllar
ç. a. hayb.
Kufllar s›n›f›n›n ka-
rada yaflayan, küçük ve orta irilikte yak-
lafl›k befl bini aflk›n türünü kapsayan ta-
k›m›.
ötümlü
ön a. dlb.
Ses tellerinin titreflme-
siyle oluflan (ünsüz), titreflimli, tonlu,
yumuflak (ünsüz):
b, c, d, g, ¤, j, l, m,
n, r, v, y, z.
ötümsüz
ön a. dlb.
Ses telleri titreflmeden
oluflan (ünsüz), titreflimsiz, tonsuz, sert
(ünsüz):
ç, f, h, k, p, s, fl, t.
ötürü
il.
Bir fleyden dolay›, bir fley yüzün-
den:
Rahats›zl›¤›ndan ötürü gelemedi.
övgü
a.
Bir fleyi ya da bir kimseyi övmek
için söylenen söz, yaz›lan yaz›:
Bu filme
övgü ya¤d›rd›lar.
övmek
(-i)
Birinin ya da bir fleyin iyilikleri-
ni, üstünlüklerini belirterek de¤erini yü-
celtmek; methetmek.
övünç, -cü
a.
Övünmeye yol açan fley,
övünme, k›vanç, iftihar:
Mesle¤i övünç
kayna¤›yd›.
övünmek
(-le)
1.
Bir niteli¤i nedeniyle ken-
dini yücelmifl sanarak bundan abart›l›
biçimde söz etmek, iftihar etmek:
Geç-
mifliyle her zaman övünür.
2.
(nsz.)
Kendi kendisini övmek:
Bunu övünmek
için söylemedim.
öykü
a.
1.
Bir olay›n sözlü ya da yaz›l› ola-
rak anlat›lmas›, hikâye:
Çocuklu¤unun
öyküsünü uzun uzun anlatt›.
2.
ed.
Ger-
çek ya da tasarlanm›fl olaylar› öykü tek-
ni¤i çerçevesinde anlatan düz yaz› türü,
hikâye.
öykücü
a.
Öykü yazar›, hikâyeci.
öykünmek
(-e)
Taklit etmek:
Ablas›na öy-
künüyor.
öyle
ön a.
1.
Ona benzer, onun gibi olan:
Öyle ifllerle u¤rafl›rsan, bafl›n dertten
kurtulmaz.
2.
O kadar güçlü, o kadar
fliddetli:
Öyle bir f›rt›nayd› ki önüne ge-
len her fleyi uçurdu.
3.
be. (ö’yle)
O bi-
çimde, o yolda, o tarzda:
Öyle konufl-
mamal›s›n.
4.
be. (ö’yle)
O denli, o ka-
dar, o derece:
Öyle k›zd› ki hepimiz
korktuk.
5.
ünl.
Ne, nas›l vb. sözcükler-
le kurulan, flaflk›nl›k ya da hoflnutsuzluk
bildiren tümcelerin sonuna gelerek an-
lam› güçlendirir:
O nas›l söz öyle!
öyle
olsun
peki, pekâlâ.
öyle ya
kuflkusuz,
elbette.
öylece
be. (ö’ylece)
1.
O biçimde, tam öy-
le:
B›rakt›¤›n gibi öylece duruyor.
2.
Öy-
lelikle.
öylelikle
be. (ö’ylelikle)
O yolu izleyerek, o
biçimde, öylece:
Öylelikle s›k›nt›lar›n›
aflabilirsin.
öylesi
be.
Ona benzer, o özellikte, onun gi-
bisi:
Öylesi bulunmaz.
öylesine
be. (ö’ylesine)
Afl›r› biçimde, çok
öteberi
öylesine
483
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 483
1...,473,474,475,476,477,478,479,480,481,482 484,485,486,487,488,489,490,491,492,493,...688
Powered by FlippingBook