diler. Onlar k›y›ya iner inmez de, gemi h›zla aç›larak uzaklafl-
t›. Asti:
– O atefle gidelim ve bizim için neler yap›ld›¤›n› görelim,
dedi.
Böylece kayaya gittiler ve ateflin yan›na oturdular. Ateflin
yanmas›n›n sürmesi için, yak›n›nda odun vard›. Odunlar›n
yan›ndaysa, onlar› so¤uktan korumak için kal›n örtüler bulu-
nuyordu. Sepetlerini açt›lar; onlar›n birinde yiyecek buldular,
öbürünün içindeyse bir harp vard›.
– Bu benim harp›m, dedi Tua. Kefl Prensi’nin bana getir-
di¤i harp. Onu Tep’te b›rakm›flt›m. Buraya nas›l gelmifl?
Harp›n alt›nda, ipek ipliklere geçirilmifl binlerce inci vard›.
Tua:
– Kuflkusuz, dedi. Bütün dünyada böylesine güzel incile-
re sahip bir kraliçe yoktur. Fakat bu ormanda inci ve harp ne-
ye yarar?
– Bunu zaman› gelince anlayaca¤›z, dedi Asti. Arma¤an-
lar› için Tanr›lara teflekkür edelim.
Yemek yedikten sonra ateflin yan›nda yatt›lar ve uyumak
istediler. Fakat gözlerini henüz kapam›fllard› ki, orman uyan-
maya bafllad›. Irma¤›n yan›ndan korkunç kükremeler geliyor-
du. Aslanlarla yaban kedilerinin ve ›rmaktaki hayvanlar›n bo-
¤uk seslerini iflitiyorlard›. Karanl›¤›n içinde sar› gözlerin hare-
ket etti¤ini, kumlar›n üzerinden h›zl› flekillerin geçti¤ini ve du-
rarak onlara bakt›¤›n› gördüler. Çal›lar›n aras›nda çat›rt›lar
olurken tek boynuzlu koca bir hayvan orada durdu.
119