geçtik. Sonra arkam›zdan bir kap› kapand›; karanl›kta
yaln›z kald›k. Art›k birer tutsakt›k.
Ned iyice öfkelenmiflti.
– Bu adamlar›n vahflîlerden fark› yok, diye ba¤›rd›.
Conseil her zamanki gibi sakindi.
– Hiç de¤ilse bizi bo¤ulmaktan kurtard›lar, dedi.
Bekleyelim, bakal›m ne olacak?
Kapat›ld›¤›m›z karanl›k oday›, ellerimizle yoklayarak
dikkatle inceledik. Kap›ya, pencereye benzeyen bir yer
yoktu. Yerler, hal› kapl›yd›; tavansa oldukça yüksekti.
‹çeride birkaç iskemle ve bir masadan baflka hiçbir fley
yoktu.
Yar›m saat kadar karanl›kta oturduk. Sonra birdenbi-
re içerisi ayd›nland›. Ned hemen b›ça¤›na davrand›.
On befl dakika sonra, bir kap› aç›ld› ve içeriye iki ki-
fli girdi. ‹lk giren fazla uzun boylu de¤ildi; fakat genifl
omuzlu, güçlü biriydi. Ned, b›ça¤›n› ona do¤ru çevirerek
ilerledi. Ancak ikinci adam› görünce oldu¤u yerde kald›.
Bu, çok uzun boylu biriydi. Bak›fllar› hepimize korku
vermiflti. Bize bakt›¤› zaman, sanki içimizi görüyormufl
gibi hissettik. Hepimizi tek tek süzdü, fakat bir fley söyle-
medi. Az sonra, yan›ndaki adamla anlamad›¤›m bir dille
bir fleyler konufltu. Sonra bana dönüp bakt›. Soru sorar
gibiydi.
Frans›zca konuflarak; kim oldu¤umuzu, bafl›m›zdan
geçenleri anlatt›m. Sözlerimi bitirdi¤im zaman, o hâlâ bir
fley söylememiflti.
Ned öykümüzü ‹ngilizce anlatt›; adam›n anlad›¤›na
iliflkin en ufak bir belirti yoktu.
18