– Fagin’i mi?
– Evet ama, bu adam› siz ele vermelisiniz.
– Yapamam bunu, dünyada yapamam. fieytan›n biridir.
Bana fleytandan daha çok kötülük etmifltir, ama bunu, dünya-
da yapamam. Yahudi, çok kötü bir yaflam sürmüfltür; ama
ben de çok kötü bir yaflam sürdüm. Ço¤umuz ayn› yolda yü-
rüdük. Onlar›n her biri rahatça beni ele verebilirdi, ama bu ka-
dar kötü olmalar›na karfl›n bunu yapmad›lar, ben de onlar› ele
veremem.
– Öyleyse Monks’u ele verin. Ötesini de bana b›rak›n.
– Ya öbürlerini ele verirse ne olacak?
– Size söz veriyorum, gerçe¤i kendisinden zorla ö¤rene-
bilirsek, meseleyi oldu¤u gibi b›rakaca¤›z.
– Peki ya ö¤renemezseniz?
– Öyle bile olsa, flu Fagin, siz raz› olmadan adalete teslim
edilmeyecek.
– Peki ama, Monks bunlar› benden ö¤rendi¤inizi asla bil-
mesin. Size onu tarif edebilirim. Uzun boylu, güçlü kuvvetli,
ama iri yar› de¤il. H›rs›z gibi sinsi sinsi yürür; yürürken de s›k
s›k bir sa¤›na bir soluna döner, arkas›na bakar. Gözleri çukur-
lar›na öylesine bat›k ki, yaln›z bundan bile hemen tan›yabilir-
siniz kendisini. Yüzü karad›r, saçlar› da gözleri de öyle. Yafl›
yirmi alt›dan yirmi yediden yukar› olamaz; ama burufluk, yor-
gun bir yüzü vard›r. Dudaklar› ço¤unlukla renksizdir, difl izle-
riyle doludur; çünkü korkunç nöbetler geçiriyor. Ço¤u zaman
da ellerini ›s›r›yor, üzeri yaralarla kapl›.
K›z birden durup yafll› adama:
135