aç›l›yordu. Düfles, ortada üç ayakl› bir taburenin üzerinde
oturmufl; kuca¤›ndaki çocu¤u uyutmaya çal›fl›yordu. Aflç›,
oca¤›n üzerine e¤ilmifl, çorbayla dolu gibi gözüken bir ka-
zan› kar›flt›r›yordu. Bir yandan da, sürekli aks›r›yordu. Ali-
ce:
– Bu çorban›n içinde ne çok biber var, dedi.
Gerçekten de çorban›n biberi çok fazlayd›. Düfles de
s›k s›k aks›r›yordu. Bebe¤e gelince; o bir aks›r›yor, bir a¤-
l›yordu. Aks›rmayan iki kifli vard›; biri aflç›, öteki de oca¤›n
yan›na oturup a¤z› kulaklar›na var›ncaya kadar s›r›tm›fl
olan büyücek bir kediydi.
Alice gayet alçak bir sesle:
– Kediniz niye böyle gülüyor? diye sordu.
– Cheshire (Çeflayr) kedisi de ondan! Domuuz! diye
ba¤›rd› aflç›.
Son sözcük öyle fliddetli söylenmiflti ki, Alice z›plad›.
Hemen sonra çocu¤a seslenilmifl oldu¤unu anlayarak ce-
saretini toplad›:
– Cheshire kedilerinin gülümsediklerini hiç bilmezdim.
Kedilerin gülebildi¤ini bilmezdim daha do¤rusu!...
– Hepsi gülümseyebilir.
– Ben hiç görmedim.
– Sen bir fley bilmiyorsun!
Alice, aflç›n›n ne bu yan›t›n›, ne de ses tonunu be¤en-
di. Konuyu de¤ifltirmenin uygun olaca¤›n› düflündü.
O, ne olaca¤›n› araflt›r›rken aflç›; kazan› ocaktan indir-
di ve eline ne geçerse f›rlatmaya bafllad›. Bir k›sm› düfle-
se, baz›s› da çocu¤a çarp›yordu. Düfles hiç ald›rm›yor, ço-
cuksa devaml› a¤lad›¤›ndan bir yerinin ac›y›p ac›mad›¤›
anlafl›lm›yordu. Alice dayanamad›:
– Ne yap›yorsunuz? diye öfkeyle ba¤›rd›. Bu s›rada bir
37