rallara uygun olarak yap›lmas›n› sa¤la-
mak üzere görevlendirilmifl kifli.
göz hakk›
a.
Gördü¤ü bir yiyece¤e imren-
mifl olabilece¤i düflünülerek o kifliye, o
yiyecekten verilen az miktardaki pay.
göz hapsi
a. huk.
Bir kimseye bulundu¤u
yerden ayr›lmama biçiminde verilen ce-
za.
göz kapa¤›
a. anat.
Göz yuvar›n›n önünde
yer alan, birbirine yaklaflarak gözü ka-
patan, kenarlar›nda kirpikler bulunan ve
gözü koruyan organ.
göz karar›
a.
Ölçerek ya da tartarak de¤il
de yaln›z gözle oranlanarak belirlenen
miktar.
gözlem
a.
1.
Bir fleyin niteliklerini anlamak,
belirlemek için onun dikkatli ve planl›
olarak incelenmesi:
Çevre kirlili¤i konu-
sunda bir gözlem yapt›m.
2.
‹nceleme
sonucu elde edilen de¤er:
Bu konudaki
gözlemlerinizi anlat›r m›s›n›z?
gözlemci
a.
1.
Bir konuda dikkatle, eleflti-
rici bir gözle gözlem yapan kifli.
2.
Çe-
flitli toplant›lara kat›larak toplant›y› ken-
disi ya da baflkas› ad›na izleyen kifli.
3.
sp.
Çeflitli kurumlar ad›na karfl›laflmala-
r› izleyip rapor eden kifli.
gözleme
a.
Hamurun ya¤da ya da sacda
k›zart›lmas›yla haz›rlanan bir yiyecek.
gözlemek
(-i)
1.
Bir fleyin gerçekleflmesi-
ni, bir kimsenin gelmesini beklemek:
Gelecek konuklar› gözlüyorum.
2.
Bir
fleye dikkatle bakmak:
Bütün gün geçen
gemileri gözledik.
3.
Gözetlemek.
gözlemlemek
(-i)
1.
Gözlemek.
2.
Göz-
lemde bulunmak.
gözlemevi
a. gökb.
Gök gözlemleri yapan,
gök cisimleri ile olaylar›n› inceleyen yer,
rasathane.
gözlü
ön a.
1.
Belirtilen biçimde ya da
renkte gözleri olan:
yeflil gözlü.
2.
Böl-
mesi ya da gözleri olan:
iki gözlü dolap.
gözlük, -¤ü
a.
Görme bozukluklar›n› dü-
zeltmek, daha iyi görmeyi sa¤lamak ve
gözleri d›fl etkilere karfl› korumak ama-
c›yla tak›lan, bir çerçeve ve ona yerlefl-
tirilmifl bir çift camdan oluflan araç.
gözlükçü
a.
1.
Gözlük yapan, satan ya da
onaran kifli.
2.
Gözlük yapma, satma ve
onarma ifllerinin yap›ld›¤› dükkân.
göz merce¤i
a. anat.
Göz bebe¤inin arka-
s›nda yer alan, cisimlerden gelen ›fl›¤›
k›rarak görüntünün a¤ tabaka üzerine
düflmesini sa¤layan göz bölümü.
göz nuru
a.
1.
Görme yetene¤i.
2.
mec. ‹n-
ce, de¤erli bir ifl ortaya ç›karmak için
gözleri çokça yorarak harcanan emek:
Bu ifllemelerde annemin göz nuru var.
göz p›nar›
a.
Gözün burun taraf›ndaki ucu.
gözü kapal›
a.
1.
Düflünmeden, duraksa-
madan, çekinmeden:
Tehlike falan din-
lemez her fleye gözü kapal› dalard›.
2.
Çevresinde olanlardan habersiz.
gözü kara
ön a. mec.
Korkusuz, yürekli,
atak; gözü pek.
gözükmek
(nsz.)
Görünmek.
gözü pek
ön a. mec.
Gözü kara.
gözü tok
ön a. mec.
Paraya, mala düflkün-
lük göstermeyen.
gözyafl›
a.
Göz çukuru içindeki gözyafl›
bezleri taraf›ndan salg›lanan, göz yuva-
r›n› sürekli ›slak tutan, fiziksel bir etken
ya da ruhsal bir tepki sonucu d›flar›
akan duru s›v›.
göz yuvar›
a. anat.
Kafatas›nda bir çukur
içinde bulunan, gözün yuvarlak olan
bölümü.
grafik, -¤i
a. Fr.
Bir olay›n, bir niceli¤in çe-
flitli durumlar›n› göstermek ya da birkaç
fley aras›nda karfl›laflt›rma yapmak üze-
re verilerin çizimlerle gösterimi:
hava
grafi¤i.
grafit
a. Fr. yerb.
Kurflun kalem ve baz›
araç parçalar›n›n yap›m›nda kullan›lan,
gri siyah renkli bir tür do¤al karbon.
gram
a. Fr. fiz.
Kilogram›n binde biri de¤e-
rinde temel kütle birimi (simgesi: g).
gramaj
a. Fr.
Ekme¤in ve k⤛d›n gram cin-
sinden a¤›rl›¤›.
gramer
a. Fr.
Dil bilgisi.
göz hakk›
gramer
285
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 285