le, köy, flehir ya da ülke de¤ifltirmek,
göç etmek.
2.
(baz› hayvanlar için) S›-
cak iklime sahip ülkelere gitmek, göç
etmek.
3.
(nsz.)
Çökmek.
göçüp git-
mek
mec.
ölmek.
göçmen
a.
ve
ön a.
1.
Yerleflmek için bafl-
ka bir yere, bir ülkeye giden (kifli).
2.
(kufllar için) Mevsimlere göre yer de-
¤ifltiren:
göçmen kufllar.
göçük, -¤ü
ön a.
1.
Çökük, göçmüfl (yer).
2.
a.
Çökmüfl toprak, y›k›nt›, çöküntü.
gö¤üs, -¤sü
a.
1.
Vücudun boyunla kar›n
aras›nda kalan, akci¤erlerle kalbi içine
alan bölümü.
2.
S›rta karfl›t olarak bu
bölümün ön taraf›.
3.
Bu vücut bölü-
mündeki organlar.
4.
mec.
Meme.
gö¤üs bofllu¤u
a. anat.
Akci¤erlerle kalbi
kapsayan ve kemik yap›larla korunan
boflluk.
gö¤üs kafesi
a. anat.
Arkada s›rt omurlar›,
yanlarda kaburgalar, önde gö¤üs kemi-
¤inin oluflturdu¤u ve akci¤erlerle kalbi
koruyan gö¤üs iskeleti.
gö¤üslemek
(-i)
1.
Bir fleyi gö¤süyle it-
mek, zorlamak.
2.
mec.
Direnmek, kar-
fl› durmak:
Bu zorluklar› hep birlikte gö-
¤üslemeliyiz.
gök, -¤ü
a.
1.
Yeryüzünün üzerini kubbe
gibi kaplayan boflluk.
2.
Y›ld›zlar›n göz-
lendi¤i, gök cisimlerinin hareket etti¤i
sonsuz boflluk; uzay.
3.
ön a.
Yeflile ça-
lan mavi, gökyüzünün ya da denizin
rengi.
gök adas›
a. gökb.
Milyonlarca y›ld›z ve y›l-
d›z kümesi ile gaz bulutlar›ndan olufl-
mufl uzay adas›, galaksi.
gök bilimci
a. gökb.
Gök bilimiyle u¤raflan
bilgin, astronom.
gök bilimi
a. gökb.
Gök cisimlerinin ko-
numlar›n›, hareketlerini, yap›lar›n› ve
evrimini inceleyen bilim; astronomi.
gök cismi
a. gökb.
Uzayda yer alan Günefl,
Ay, gezegen, kuyruklu y›ld›z gibi tüm ci-
simlere verilen ad.
gökçe
ön a.
1.
Gök rengi, mavi.
2.
Güzel.
gökdelen
a.
Çok katl›, çok yüksek yap›.
gök kubbe
a.
Gök.
gökkufla¤›
a.
Ya¤mur damlac›klar›nda gü-
nefl ›fl›nlar›n›n k›r›l›p yans›mas›yla gök-
yüzünde oluflan ve yedi renkli kuflak bi-
çiminde görüntü veren atmosfer olay›,
ebemkufla¤›, alk›m.
gök tafl›
a. gökb.
Gezegenler aras›nda ha-
reket eden ve tümüyle buharlaflmadan
yeryüzüne ya da baflka bir gök cismine
ulaflan kat› cisim, meteor tafl›.
Göktürk
öz. a. tar.
Orta Asya’da yaflam›fl
eski bir Türk ulusu ya da bu ulustan
olan kifli.
gökyüzü
a.
Gö¤ün görünen yüzeyi.
göl
a.
1.
co¤.
Volkanik, tektonik vb. olaylar
sonucunda oluflan, çevresi karayla çev-
rili, derin, genifl, tuzlu tuzsuz ya da so-
dal› durgun su örtüsü.
2.
Sular›n çukur
bir yerde birikmesi sonucu oluflan ya-
pay su birikintisi: baraj gölü.
göl olmak
bir yerde çok su birikmek.
gölcük, -¤ü
a.
Killi topraklar üzerindeki çu-
kurluklarda ya¤mur ve kaynak sular›yla
beslenerek oluflan, ak›fls›z, s›¤, küçük
göl.
gölet
a. hlk.
Sulama amac›yla bir akarsu-
yun önüne set çekilerek oluflturulan kü-
çük, yapay göl.
gölge
a.
1.
Saydam olmayan bir cismin ›fl›-
¤› engelemesiyle ›fl›kl› yerde oluflan ka-
ranl›k bölge:
a¤ac›n gölgesi.
2.
Günefl
görmeyen yer.
3.
Ne oldu¤u anlafl›lma-
yan bir fleyin karart›s›, siluet:
Pencere-
de bir gölge gördüm.
4.
Resimde ci-
simlerin ›fl›k almamas› gereken yerleri-
ne vurulan az çok koyu renk.
5.
mec.
Birinin yan›ndan hiç ayr›lmayan kifli:
Hep peflindesin, sen onun gölgesi mi-
sin?
gölge etmek 1)
›fl›¤a engel olmak;
2)
mec.
çal›flmas›n› engellemek:
Gölge
etmeyin de iflime bakay›m.
gölge gibi
varl›¤›n› belli etmeden, sessizce.
gölgelemek
(-i)
1.
Gölgeli duruma getir-
mek.
2.
Bir resimde gölge oluflturmak.
göçmen
gölgelemek
280
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 280