flaflakalmak
(-e)
(flafla’kalmak) Çok flafl›r-
maktan ne yapaca¤›n› bilememek.
flaflalamak
(nsz.)
fiaflk›n bir duruma düfl-
mek, flafl›rmak.
flafl›
a.
Birbirine paralel görme ekseni ol-
mayan (göz ya da kifli).
flafl›rmak
(-i)
1.
Bir ifle nas›l bafllayaca¤›n›,
onu nas›l sürdürüp sonuçland›raca¤›n›
bilememek, içinden ç›kamamak:
Heye-
candan flafl›r›nca yanl›fl belgeyi verdi.
2.
Do¤ru, gerçek ve gerekli olan› ay›rt
edemeyecek duruma gelmek:
yolu fla-
fl›rmak.
3.
Ne yapmak gerekti¤ini bile-
memek, flaflk›nl›¤a düflmek:
Annesini
orada görünce çok flafl›rd›.
flafl›rtmak
(-i)
1.
fiafl›rmas›na yol açmak.
2.
Yan›ltmak.
3.
(nsz.)
fiaflk›n duruma
düflmek, flaflmak.
flaflk›n
ön a.
ve
be.
1.
fiafl›rm›fl, ne yapaca-
¤›n› bilemez duruma gelmifl.
2.
Ak›ls›z,
aptal, sersem, budala.
flaflmak
(-e)
1.
Beklenmedik, umulmad›k
ya da ola¤anüstü bir olay karfl›s›nda
flaflk›nl›k duymak; hayret etmek:
Bura-
ya gelmenize flaflt›k.
2.
(-den)
(genellik-
le olumsuz ya da soru biçimiyle) Ama-
c›ndan, tutumundan vazgeçmemek:
O
bildi¤inden flaflmaz.
flaflmaz
ön a.
De¤iflmez ve yan›lmaz nite-
likte olan.
flatafat
a.
Süs ve gösterifl.
flato
a. (fla’to) Fr.
1.
Hendek, sur ve kule-
lerle çevrili derebeyi kona¤›.
2.
Genifl
topra¤› olan büyük ve gösteriflli konut.
flayet
ba¤. (fla’:yet) Far.
E¤er.
flayia
a. (fla:yia) Ar.
Yayg›n söylenti.
flebboy
a. Far. bitb.
Turpgillerden, türlü
renklerde güzel kokulu çiçekler açan,
çok y›ll›k, otsu bir süs bitkisi.
flebek, -¤i
a.
1.
hayb.
Ço¤unlukla Afri-
ka’n›n da¤l›k bölgelerinde yaflayan,
uzun ya da k›sa kuyruklu maymunlara
verilen genel ad.
2.
ön. a mec.
Çok çir-
kin (kifli).
flebeke
a. Ar.
1.
Ulafl›m ve iletiflim örgüsü,
a¤:
telefon flebekesi.
2.
mec.
Birbiriyle
ba¤lant›l› ve gizli çal›flan kiflilerin tümü:
casusluk flebekesi.
flecere
a. Ar.
Soy a¤ac›.
flef
a. Fr.
1.
Yöneten; yetki ve sorumlulu¤u
olan kifli:
flantiye flefi.
2.
Önder, lider.
fleffaf
ön a. Ar.
Saydam.
flefkat, -ti
a. Ar.
Sevecenlik.
fleftali
a. (flefta:li) Far. bitb.
1.
Gülgillerden,
›l›man bölgelerde yetiflen, pembe çiçek-
li bir a¤aç.
2.
Bu a¤ac›n çekirdekli, tatl›
ve sulu meyvesi.
flehadet
a. (fleha:det) Ar.
Tan›kl›k, flahitlik.
flehadet getirmek
‹slam›n befl flart›n-
dan biri olan ve “Tanr›’dan baflka Tanr›
yoktur ve Hz. Muhammed onun kulu ve
peygamberidir” anlam›na gelen, keli-
meiflehadet ad›n› tafl›yan Arapça sözü
okumak.
flehir, -hri
a. Far.
Kent.
flehirler aras›
ön a.
‹ki ya da daha çok fle-
hir aras›nda ulafl›m› ve iletiflimi sa¤la-
yan:
flehirler aras› yol.
flehirleflme
a. topb.
Kentleflme.
flehirleflmek
(nsz.)
Kentleflmek.
flehit, -di
a. Ar.
Kutsal bir ülkü ya da inanç
u¤runa ölen kifli.
flehit olmak (düfl-
mek)
kutsal bir ülkü ya da inanç u¤ru-
na savafl›rken ölmek.
flehitlik, -¤i
a.
1.
fiehit olma durumu.
2.
fiehitlerin gömüldü¤ü mezarl›k.
flehla
ön a. (flehla:) Ar.
Hafif flafl› (göz).
flehriye
a. Ar.
Çorba, pilav gibi yemeklerde
kullan›lan, çeflitli biçimlerde kesilip ku-
rutulmufl bu¤day unu hamuru:
tel fleh-
riye.
flehvet
a. Ar.
1.
Cinsel istek.
2.
mec.
Bir fle-
ye karfl› duyulan afl›r› istek.
flehzade
a. (flehza:de) Far. tar.
Osmanl› ha-
nedan›n›n padiflah d›fl›ndaki erkek üye-
lerine verilen unvan.
fleker
a. Far.
1.
fieker kam›fl› ve fleker pan-
car›ndan elde edilen kristal durumunda
tatl› besin maddesi.
2.
Bu maddeden
kal›planarak elde edilen parça:
Çay› iki
flaflakalmak
fleker
572
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 572