438
• yerli yersiz:
Uygun zaman› olup olmad›¤› düflünülmeden.
Yerli yersiz konuflup durma.
• yer tutmak:
1.
Yer ay›rmak.
Konsere gelirsen, ben önden gidip sana yer tutar›m.
2.
Yer kaplamak.
Bu dolap odada çok yer tutuyor.
• yer vermek:
1.
Önemini belirtmek.
Derste bu olaya yer verdik.
2.
Önemli bir görev vermek.
Bu etkinlikte bana da yer verdiler.
• yer yar›l›p içine girmek:
1.
Utanc›ndan saklanacak yer aramak.
Yer yar›l›p içine girseydim de flu duruma düflmesey-
dim.
2.
Yitirilen fleyi bir türlü bulamamak.
Kalemimi bulam›yorum, sanki yer yar›l›p içine girdi.
• yer yerinden oynamak:
1.
Bir ifl, çok gürültülü ve telafll› bir biçimde gerçekleflti-
rilmek.
Ma¤azan›n aç›l›fl›nda yer yerinden oynad›.
2.
(Bir olay) Toplumda büyük tedirginlik yaratmak.
Ekonomik kriz olunca yer yerinden oynad›.
• yeflil ›fl›k yakmak:
Sak›ncal› olabilecek bir iflin gerçekleflmesine engel ol-
mamak ya da göz yummak.
Muhalefet partileri, hükûmetin ç›karmak istedi¤i
yasalara yeflil ›fl›k yakt›.
Deyimler/426-446 21/07/2010 21:17 Page 438