 
          442
        
        
          • yol etmek (bir yeri):
        
        
          Bir yere s›k s›k gitmek.
        
        
          O, ilçe belediyesini yol etmiflti.
        
        
          • yolgeçen han› (gibi):
        
        
          Gireni ç›kan› çok ve belirsiz yerler için kullan›l›r.
        
        
          Bu ev de yolgeçen han› gibi oldu.
        
        
          • yol görünmek:
        
        
          Bir kimsenin yolculuk etmesi gerekti¤i anlafl›lmak.
        
        
          Bana yol göründü, haftaya gidiyorum.
        
        
          • yol göstermek:
        
        
          Ne yap›laca¤›n›, nas›l davran›laca¤›n› göstermek.
        
        
          Kardefline her zaman yol gösterirdi.
        
        
          • yol kesmek:
        
        
          Iss›z yerlerde soygunculuk yapmak.
        
        
          O bölgede s›k s›k yol keserlerdi.
        
        
          • yollara dökülmek:
        
        
          Kalabal›k bir biçimde yolda olmak.
        
        
          Uzun bayram tatili bafllay›nca, tatile ç›kanlar yollara
        
        
          döküldü.
        
        
          • yollarda kalmak:
        
        
          Gidece¤i yere zaman›nda ulaflamamak.
        
        
          Kötü hava nedeniyle yollarda kald›k.
        
        
          • yollar› ayr›lmak:
        
        
          ‹ki taraf aras›nda görüfl, düflünce ayr›l›¤› ortaya ç›kmak.
        
        
          Sonunda yollar› ayr›lm›fl, ayr› ayr› partilerde yer alm›fl-
        
        
          lard›.
        
        
          • yolu düflmek (bir yere):
        
        
          O yer, yolu üzerinde olmak.
        
        
          Yolum düflerse size u¤rar›m.
        
        
          • yol tepmek:
        
        
          Uzun süre yürümek.
        
        
          ‹ki saat yol teptik.
        
        
          Deyimler/426-446  21/07/2010  21:17  Page 442