bir difliye yak›fl›r. Oysa sen bir han›m de¤il, bir erkeksin. Ara-
yal›m, öyle kolay bir ifl de¤il bu elbette...
Sonra birden âdeta yerinden s›çrayarak:
– Tamam buldum, dedi. Harika... Pureson (Pörs›n), tam
sana göre bir ad. Senin ad›n› bulduk... Bilmem majestelerinin
hofluna gitti mi? Kula¤a çok hofl gelen bir ad, de¤il mi?
Yan›nda duran ikinci flifleyi de dikti. Sonra anî bir hareket-
le Herbert’› kucaklad›. Burnunu burnuna sürttü. Yine ald›¤› gi-
bi anî bir hareketle yere b›rakt›. Gözlerini Bob’›n gözlerine
dikmiflti Herbert. Yeni efendisinin hareketine bir anlam ver-
mek ister gibiydi. Sanki onun kafas›ndan geçenleri, ruhunda
olanlar› okumak istiyordu.
Bob, oturdu¤u yerden:
– Hey Ozara! diye seslendi.
Ozara, efendisinin daha önce çizip kesti¤i büyük sedef ta-
ra¤› parlat›rken bir hayli yorulmufltu. Bir kenarda hareketsiz,
dizleri üstüne çökmüfl oturuyordu. Bob’›n sesini duyunca
do¤ruldu.
– Ozara, dedi Bob. Sen de bu köpe¤in ad›n› ö¤ren... Pu-
reson... Bu ad› iyice kafana sok, unutay›m deme. Hayvana bir
fley söyleyecek olursan, önce ad›n› söyle. Anlad›n de¤il mi?
Pureson... Pureson...
* * *
25