temlerin çal›flabilmesi için gerekli olan
boflaltma ifllemleri.
3.
dirb.
Sindirimden
sonra ba¤›rsaklarda kalan posalar›n, si-
dik torbas›ndaki sidi¤in ve sümük, tü-
kürük, ter gibi salg›lar›n d›flar› at›lmas›.
boflalt›m sistemi
a.
Vücuttan d›flar› at›lma-
s› gerekli maddeleri toplay›p boflaltan
organlar›n tümü, boflalt›m ayg›t›.
boflaltmak
(-i)
1.
Bofl duruma getirmek:
Lütfen salonu boflalt›n.
2.
(-i, -e)
Dök-
mek:
Bir kova suyu bafl›mdan afla¤›ya
boflaltt›.
3.
Gevfletmek, açmak:
Zincir-
leri biraz daha boflalt›n.
4.
Bir ateflli si-
lahtaki tüm mermileri arka arkaya pat-
latmak.
5.
Kusmak.
boflamak
(-i)
(kar› ya da koca için) Yasan›n
öngördü¤ü biçimde evlilik sözleflmesini
bozarak eflinden ayr›lmak.
boflanmak
(nsz., -den)
1.
(kar› ya da koca
için) Mahkeme karar› ile birbirinden ay-
r›lmak.
2.
(nsz.) Ans›z›n ve bol bol ak-
mak:
Öylesine bir ya¤mur bofland› ki s›-
r›ls›klam olduk.
boflbo¤az
ön a.
1.
Söylenmemesi gereken
fleyleri söyleyiveren, s›r saklayamayan.
2.
Yerli yersiz konuflan.
bofl inanç, -c›
a.
Bilimsel ve dinsel do¤ru-
larla uyuflmayan, do¤aüstü ve ak›l d›fl›
güçlere, kehanete vb. fleylere inanma;
bat›l itikat.
bofl küme
a. mat.
Eleman› olmayan küme.
bofllamak
(-i)
1.
B›rakmak:
‹flini gücünü
bofllam›fl, baflka fleylerle u¤rafl›yordu.
2.
‹lgi göstermemek, ihmal etmek:
Bu-
günlerde derslerini biraz bofllad›n sen.
boflluk, -¤u
a.
1.
Oyuk, çukur:
Bu bofllu¤u
toprakla doldurun ki kimse düflmesin.
2.
Kopukluk, kesinti:
Döfleme tahtalar›
aras›nda boflluklar vard›.
3.
Bofl geçen
zaman:
Her bofllukta elindeki kitab› aç›p
okuyordu.
4.
Yoksunluk, eksiklik duy-
gusu:
Bir boflluk içindeydi, ne yapaca¤›-
n› bilemiyordu.
5.
Uzay.
Boflnak, -¤›
öz.a.
1.
Bosna-Hersek’in Müs-
lüman halk›ndan olan kifli.
2.
ön a.
Bofl-
naklara özgü olan, Boflnaklarla ilgili
olan.
boflta
ön a.
ve
be.
‹flsiz, aylak.
boflta gez-
mek
iflsiz olmak:
Aylard›r boflta geziyor-
du.
bofluna
be.
Bofl yere, gereksiz yere, beyhu-
de, nafile:
Bofluna u¤raflmay›n.
bot (I)
a. ‹ng.
Küçük gemi, sandal.
bot (II)
a. Fr.
Uzun konçlu ayakkab›.
botanik
a.
ve
ön a. Fr.
Bitki bilimi.
boy (I)
a.
1.
Bir fleyin taban› ile en yüksek
noktas› aras›ndaki uzakl›k.
2.
Bir yüzey-
de enine olmayan iki kenar aras›ndaki
uzakl›k:
yaz› tahtas›n›n boyu.
3.
Uzun-
luk:
fiu a¤ac›n boyu sence kaç metre-
dir?
4.
Yol, deniz, ›rmak k›y›s›.
5.
Diki-
lecek kumafl›n uzunlu¤u.
boy (II)
a. topb.
Ortak bir atadan türeyen,
aralar›nda yaflam, inanç ve dil birli¤i bu-
lunan aileler toplulu¤u; kabile:
O¤uzla-
r›n Kay› boyu.
boya
a.
1.
Renk vermek ya da d›fl etkiler-
den korumak amac›yla bir eflyan›n, bir
yüzeyin üzerine sürülen renkli madde.
2.
mec.
Aldat›c› görünüfl.
boy abdesti
a.
‹slam kurallar›n›n emretti¤i
durumlarda abdest al›p y›kanma; gusül
abdesti.
boyac›
a.
1.
Boya satan kifli.
2.
Boyama
iflini meslek edinen kifli.
boyalamak
(nsz.)
Gelifligüzel boya sür-
mek.
boyal›
ön a.
1.
Boya sürülmüfl.
2.
Renkli.
3.
(kad›n için) Makyajl›.
boyal› bas›n
a.
Okurun ilgisini çekmek
amac›yla yaz› ve haberden çok renkli fo-
to¤raf ve s›radan haberlere yer veren
bas›n.
boyama
a.
1.
Boyamak eylemi.
2.
Renkli
mendil ya da yazma.
3.
ön a.
Rengi
sonradan verilmifl olan:
boyama saç.
boyamak
(-i, -e)
Boya sürerek renklendir-
mek:
Evimizin duvarlar›n› sar›ya boya-
d›k.
boyanmak
(nsz.)
1.
Boyanmak eylemine
boflalt›m sistemi
boyanmak
127
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:58 Page 127