dumanlanmak
(nsz.)
1.
Dumanl› duruma
gelmek.
2.
mec.
Kar›flmak, bulanmak:
Kafam iyice dumanland›.
duman rengi
a.
1.
Koyu kül rengi, füme.
2.
ön a.
Bu renkte olan.
dura¤an
ön a.
1.
Yerini de¤ifltirmeyen, ha-
reketsiz, sabit.
2.
mec.
Geliflmeyen, de-
¤iflmeyen.
durak, -¤›
a.
1.
Otobüs, tren, tramvay, dol-
mufl gibi toplu ulafl›m araçlar›n›n dur-
mak zorunda olduklar› yer:
‹lk durakta
inece¤im.
2.
dlb.
Konuflma s›ras›nda ya
da yüksek sesle okumada anlam›n ge-
rektirdi¤i biçimde sözcükler aras›nda ya
da konular aras›nda yap›lan susma.
3.
ed.
Hece ölçüsüyle yaz›lm›fl fliirlerde öl-
çü kal›plar› içindeki durma yerleri.
4.
müz.
Bir ölçü uzunlu¤unda susma.
duraklamak
(nsz.)
1.
Arada bir ya da k›sa
bir süre için durmak.
2.
mec.
Duraksa-
mak, tereddüt etmek.
duraksamak
(nsz.)
Ne yapaca¤›n›, ne diye-
ce¤ini kestirememek; duraklamak; te-
reddüt etmek:
Öyle bir fley sordu ki bir
süre duraksad›m.
durgun
ön a.
1.
Hareketlilik ve canl›l›k gös-
termeyen, sakin, k›m›lt›s›z, dingin:
Piya-
sa çok durgun.
2.
mec.
Canl›, nefleli ol-
mayan; keyifsiz; sönük:
Durgun bir hâli
vard›.
durgunlaflmak
(nsz.)
1.
Durgun duruma
gelmek.
2.
mec.
Canl›l›¤›n›, neflesini yi-
tirmek, sessizleflmek.
durmak
(nsz.)
1.
K›m›ldamamak, hareket-
siz kalmak:
Biraz burada dural›m.
2.
Ça-
l›flmamak, ifllemez duruma gelmek:
Motor durdu.
3.
Bir yerde bir süre oya-
lanmak, e¤lenmek:
Birkaç saat deniz ke-
nar›nda durdum.
4.
Sona ermek, din-
mek, kesilmek:
Ya¤mur sonunda durdu.
5.
Var olmak:
Bu kadar ifl dururken se-
ninle gelemem.
6.
Varl›¤›n› sürdürmek,
yaflamak:
Bu antik flehir binlerce y›ld›r
duruyor.
7.
Beklemek, dikilmek:
Sen ne-
relerdesin? Ben bir saattir burada duru-
yorum.
8.
(olumsuz biçimiyle) Ara ver-
meden, sürekli:
Saatlerdir hiç durma-
d›m, art›k yoruldum.
9.
Dayanmak, kar-
fl› koymak:
Bütün gece uykusuz nas›l
duracaks›n?
10.
Bir yerde olmak, bu-
lunmak:
Kalemlerin masan›n üzerinde
duruyor.
11.
mec.
Bir fleye önem ver-
mek, üzerine düflmek:
Özellikle bu konu
üzerinde duruyor.
durup dinlenmeden
sürekli olarak arka arkaya.
durup durur-
ken 1)
ans›z›n;
2)
gere¤i ya da hiçbir
neden yokken.
duru
ön a.
1.
Bulan›k olmayan, temiz, ber-
rak.
2.
(ten için) Pürüzsüz, düzgün.
3.
mec.
(dil, üslup, anlat›m için) Kar›fl›k ol-
mayan, yal›n, aç›k.
duruk
ön a.
Statik.
durulamak
(-i)
Sabun, deterjan vb. madde-
lerle y›kanm›fl fleyleri ya da saç, el ve
vücudu duru sudan geçirmek.
durulmak (I)
(nsz.)
1.
Duru duruma gel-
mek:
Bulan›k su duruldu.
2.
(gürültü,
rüzgâr, ya¤›fl, kar›fl›kl›k vb. için) Din-
mek, durmak, yat›flmak:
F›rt›na duruldu.
3.
(kifli için) Uslanmak, sakinleflmek:
Büyüyünce duruldu.
durulmak (II)
(nsz.)
Durmak ifli yap›lmak,
kal›nmak:
Burada durulmaz.
durum
a.
1.
Bir zaman dilimi içinde bir fle-
yi belirleyen koflullar›n tümü, vaziyet,
hâl, keyfiyet:
Maddi durumu pek iyi de-
¤ildi.
2.
Durufl biçimi, konum:
Türki-
ye’nin Orta Do¤u’daki durumu da çok
önemlidir.
3.
Bireyin toplum içindeki ya
da çevresindekilerle iliflkilerine göre
olan yeri, mevki, pozisyon:
Benim duru-
mumdaki birinin bu ifli yapmas› hofl de-
¤il.
4.
Davran›fl, tav›r, hâl:
Durumundan
çok bilgili birine benziyor.
5.
dlb.
Ad so-
yundan sözcüklerin birbirleriyle ve ey-
lemlerle iliflkilerini belirleyen biçim, hâl:
yal›n durum, ç›kma durumu.
duruflma
a. huk.
Davac› ile daval›n›n yarg›ç
karfl›s›nda haz›r bulunduklar› yarg›lama
evresi.
dumanlanmak
duruflma
225
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 225