turkce sozluk - page 218

Hem güzel hem de sahneyi dolduruyor.
dolgu
a.
Çukur, oyuk bir yeri doldurmak
için kullan›lan madde
dolgu yapmak 1)
toprak, tafl gibi maddelerle doldurmak;
2)
çürük diflleri temizleyip oyu¤unu uy-
gun bir madde ile doldurmak.
dolgun
ön a.
1.
‹çi doldurularak yuvarlak-
laflt›r›lm›fl, kabart›lm›fl olan:
dolgun
yast›k.
2.
fiiflmana yak›n, bal›k etinde:
Dolgun bir vücudu vard›.
3.
(para için)
Çok, yüksek:
Dolgun bir ücret al›yor.
dolma
a.
1.
Dolmak eylemi.
2.
K›yma, pi-
rinç, so¤an, baharat vb. malzemeyle ha-
z›rlanan harc›; lahana, paz›, asma yapra-
¤› gibi yapraklar›n; kabak, patl›can, bi-
ber gibi sebzelerin ya da tavuk, hindi vb.
hayvanlar›n içine doldurularak piflirilen
yemek:
biber dolmas›.
3.
ön a.
Dolduru-
larak yap›lan ya da toprakla doldurul-
mufl:
dolma bina.
dolmak
(nsz.)
1.
Dolu duruma gelmek:
Muslu¤u kapat, bidon doldu.
2.
Bir ye-
re iyice yay›lmak, kaplamak:
Pencereyi
aç›nca içeri temiz hava doldu.
3.
Bir
yerde pek çok kifli toplamak, kalabal›k
duruma gelmek:
Konser salonu tama-
men dolmufltu.
4.
(süre, hesap) Ta-
mamlanmak:
Senin süren doldu, flimdi
s›ra bende.
5.
mec.
Öfkesi taflacak du-
ruma gelmek:
‹yice dolmufltu, patlaya-
cak yer ar›yordu.
6.
mec.
Bir duyguyla
yüklü olmak:
‹çi sevinçle dolmufltu.
dolma kalem
a.
‹çine mürekkep doldurula-
rak kullan›lan yaz› kalemi.
dolmufl
ön a.
1.
Bofl yeri kalmam›fl.
2.
a.
Kent içi ulafl›m›nda kullan›lan, ancak
yolcu dolunca yola ç›kan küçük tafl›t:
‹fle dolmuflla gidip geliyorum.
dolu (I)
a.
Havada su buhar›n›n birden yo-
¤unlafl›p kat›laflmas›yla oluflan ve çeflit-
li büyüklüklerde, düzensiz biçimli, say-
dam buz parçac›klar› durumunda yere
düflen bir ya¤›fl türü.
dolu (II)
ön a.
1.
‹çi bofl olmayan:
dolu bir
tabak.
2.
Bir yerde bir fleyden çok say›-
da bulunan:
Buras› çam a¤açlar›yla do-
lu bir yer.
3.
Hiç bofl yeri olmayan, her
yeri tutulmufl:
dolu bir tiyatro salonu.
4.
Bofl zaman› olmayan:
Bu akflam dolu-
yum, yar›n görüflelim.
5.
(ifl, u¤rafl,
olay vb. için) çok olan:
Dolu ifl var.
6.
(ateflli silahlar için) ‹çinde at›lacak mer-
misi olan:
Tabanca dolu, dikkat et.
7.
mec.
Bir duygunun etkisinde olan ya da
böyle bir duyguyu yans›tan:
Sevgi dolu
bir çocuktu.
doludizgin
be.
1.
(süvari ve at arabas› için)
Son h›zla.
2.
mec.
Önüne geçilemeye-
cek biçimde.
doludizgin gitmek 1)
son
h›zla koflmak:
At arabas› doludizgin gi-
diyordu.
2)
mec.
önüne geçilemeyecek
biçimde olmak:
Bu piyasaya yeni giren
bu flirket doludizgin gidiyor.
dolunay
a. gökb.
Ay›n tam bir daire olarak
görüldü¤ü evre.
domalan
a. bitb.
Ask›l› mantarlardan, top-
rak alt›nda yumru biçiminde yetiflen ve
yenebilen bir bitki.
domalmak
(nsz.) hlk.
Dizler bükük, bafl ile-
ride ve öne do¤ru hafifçe e¤ik bir du-
rum almak.
domates
a. (doma’tes) (Amerika yerlileri-
nin dilinden) bitb.
1.
Patl›cangillerden,
yapraklar› tüylü, çiçekleri salk›m duru-
munda, vitamin bak›m›ndan zengin ve
k›rm›z› ürünü için yetifltirilen bir bitki.
2.
Bu bitkinin yenilen ürünü.
domdom kurflunu
a.
Yabani hayvanlar› öl-
dürmek amac›yla kullan›lan tüfek kurflu-
nu.
dominant
ön a. Fr.
Egemen, hakim, baflat,
bask›n.
domino
a. (domi’no) Fr.
Üzerleri noktalarla
iflaretli dikdörtgen biçiminde 28 taflla
oynanan bir oyun.
domuz
a.
1.
hayb.
Çift parmakl›lardan; eti,
ya¤› ve derisi için beslenen; k›sa bacak-
l›, evcil bir hayvan.
2.
hlk.
Hain, aksi,
inatç›.
domuz gibi 1)
kötü huylu, hain;
2)
adamak›ll›:
Domuz gibi anl›yorsun,
dolgu
domuz
218
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 218
1...,208,209,210,211,212,213,214,215,216,217 219,220,221,222,223,224,225,226,227,228,...688
Powered by FlippingBook