turkce sozluk - page 220

doruk, -¤u
a.
1.
Da¤, ulu a¤aç gibi yüksek
fleylerin en yüksek yeri; zirve.
2.
mec.
En üst basamak:
Mesle¤inin doru¤unda
olan bir insand›.
doruk çizgisi
a. co¤.
Yüksek da¤larda, do-
ruk uçlar›n› birbirine ba¤layan ve bitiflik
iki aklan› ay›ran s›n›r.
dosdo¤ru
ön a. (do’sdo¤ru)
1.
Çok do¤ru.
2.
be.
Sa¤a sola sapmadan:
Dosdo¤ru
eve gittim.
dost
a.
ve
ön a. Far.
1.
Dostlukla kendisine
ba¤l› bulunulan kifli; sevilen, güvenilen
kifli; yak›n arkadafl:
“Dost ac› söyler.
-Atasözü.
2.
ön a.
‹nsana s›cak ve seve-
cen görünen, iyi görüflülen, iyi geçinen:
Orada dost bir yüz arad›m.
3.
Erkek ya
da kad›n›n evlilik d›fl› iliflki kurdu¤u kifli.
4.
Yak›n ilgi, ba¤l›l›k duyulan hayvan:
En iyi dostum köpe¤imdir.
5.
Bir fleye
özel ilgi duyan, ona düflkün olan:
Do¤a
dostu bir insand›r.
dostane
be. (do’sta:ne) Far.
Dostça.
dostça
ön a. be. (do’stça)
Bir dosta yak›-
flan, ona özgü olan (biçimde):
Dostça
bir görüflme oldu.
dost düflman
a.
Herkes, el âlem.
dost kaz›¤›
a.
Dost diye bilinen birinin bir
ifl ya da bir al›flveriflte bile bile verdi¤i
zarar:
Daireyi satt›k ama tam bir dost
kaz›¤› yedik.
dostluk, -¤u
a.
Dost olma durumu, bir
dosta yarafl›r davran›fl:
“Dostluk baflka,
al›flverifl baflka.”
-Atasözü.
dostluk et-
mek
dostça bir yaklafl›m göstermek,
yak›nl›k kurmak.
dosya
a. (do’sya) Fr.
1.
Ayn› konu, kifli ya
da iflle ilgili belgeler bütünü:
Yeni ifli-
mizle ilgili dosyay› incelemek istiyorum.
2.
Ayn› konuyla ilgili belgeleri bir arada
tutmaya yarayan ince, karton kap:
Bu
belgeleri bir dosyada sakla.
dosyalamak
(-i)
Yaz›lar›, belgeleri dosyaya
koymak.
doya doya
be.
Doyuncaya kadar, bol bol;
doyas›ya.
doyas›ya
be.
Doya doya.
doygun
ön a.
Her türlü gereksinimini gi-
dermifl olan.
doyma
a.
1.
Doymak eylemi.
2.
kim.
Bir s›-
v› içinde bir maddenin bütünüyle ya da
en çok oranda erimesi.
doymak
(nsz.)
1.
Açl›¤›n› gidermek:
Doy-
dum, bir lokma bile yiyemeyece¤im.
2.
(-e)
Bir gereksinimini, iste¤ini yeterince
elde etmek:
Dün akflam e¤lenceye doy-
duk.
3.
(olumsuz biçimde kullan›ld›¤›n-
da) B›kmamak:
Hemen gitmesi gereki-
yordu, birbirimize doyamad›k.
4.
mec.
Yeterli bulmak, tatmin olmak:
Bu sezon
sinemaya doydum.
doyum
a.
1.
Elindekiyle hoflnut olma duru-
mu, yetinme, kanaat.
2.
Gereksinimle-
rin giderilmesi durumu, tatmin.
doyuran
ön a. fiz.
Bir s›v› içinde eriyerek
onu doyma durumuna getiren (madde).
doyurmak
(-i, -e)
1.
Açl›¤›n› gidermek:
So-
kaktaki kedileri her akflam doyururdu.
2.
Yaflamas›n› sa¤lamak, geçindirmek:
Bu ifl hepimizi doyurur.
3.
Bir maddenin
içine alabilece¤i kadar baflka madde
katmak.
4.
fiz.
ve
kim.
Doyma durumu-
na gelmek.
5.
mec.
Para yedirmek:
Bu
ifli sonuçland›rmak için o adam› doyur-
mal›s›n.
6.
mec.
Yeterince inand›r›c› ol-
mak, tatmin etmek kand›rmak:
Bu kan›t
beni doyurmad›.
doyurucu
ön a.
1.
Doyurucu bir özelli¤i
olan:
Doyurucu bir yemekti.
2.
mec.
Ye-
terli, inand›r›c›, kand›r›c›:
Olay yerinden
doyurucu bilgiler alam›yoruz.
doz
a. Fr.
1.
Bir ilac›n bir defada al›nmas›
gereken miktar›.
2.
kim. Bir bilefli¤e, bir
kar›fl›ma giren ya da girmesi gereken
maddenin belli miktar›.
3.
mec.
Yeterli
görülen ölçü:
‹çkiyi dozunda içer.
dozaj
a. Fr.
1.
Dozu ayarlama.
2.
kim.
Dü-
zem.
dozer
a. ‹ng.
Buldozer.
döke saça
be.
Da¤›tarak.
dökme
a.
1.
Dökmek eylemi.
2.
ön a.
Bir
doruk
dökme
220
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 220
1...,210,211,212,213,214,215,216,217,218,219 221,222,223,224,225,226,227,228,229,230,...688
Powered by FlippingBook