a.
Bu renkte olan.
kestane flekeri
a.
Kabu¤u soyulmufl ve
hafllanm›fl kestanenin fleker flurubuna
at›lmas›yla haz›rlanan flekerleme.
kestirme
a.
1.
Kestirmek eylemi.
2.
ön a.
Bir yere ulaflmakta kullan›lan yollardan
en k›sa olan›.
kestirmek
(-i, -e)
1.
Kesilmesini sa¤lamak.
2.
(-i)
Ak›l yolu ile gerçe¤e yak›n bir de-
¤erlendirmede bulunmak, tahmin et-
mek:
Beni suçlayaca¤›n› kestiremedim.
3.
(nsz.)
K›sa ve hafif bir uykuya dal-
mak, uyuklamak:
Yemekten sonra biraz
kestirdim.
4.
(-i)
Nas›l davranaca¤›na
karar vermek:
Nas›l davranaca¤›n› kes-
tirememiflti.
kestirip atmak
üzerinde
uzun uzad›ya düflünmeden yarg›ya var-
mak.
keflfetmek
(-i) (ke’flfetmek) Ar.+T.
Varl›¤›
bilinmeyen bir fleyi bulmak:
Elektri¤i
kim keflfetmiflti?
keflif, -ffli
a. Ar.
Varl›¤› daha önce bilinme-
yen bir fleyin ortaya ç›kar›lmas›.
keflifl
a. Far.
Rahip.
kefliflleme
a.
Güneydo¤udan esen yel; ak-
ça yel.
keflke
be.
ve
ba¤. (ke’flke) Far.
Dilek anla-
m› veren tümcelerin bafl›nda piflmanl›k
ve özlem anlam› verir:
Keflke onu gör-
meye hiç gitmeseydim.
keflkek, -¤i
a. hlk. Far.
Dövülmüfl et ve
bu¤dayla yap›lan bir tür yemek.
keflkül
a. Far.
Muhallebi gibi piflirilen, üstü
dövülmüfl Hindistan cevizi ve f›st›k gibi
fleylerle bezenmifl bir tür süt tatl›s›.
keflmekefl
a. Far.
Kar›fl›kl›k, kargafla.
ketçap, -b›
a.
Domates püresi, fleker, sirke
ve çeflitli baharatlar kat›larak haz›rlan-
m›fl bir tür sos.
keten
a. Ar.
1.
bitb.
Ketengillerden, lifleri
dokumac›l›kta kullan›lan, ya¤ca zengin
taneleri olan ve mavi renkte çiçekler
açan otsu bir bitki.
2.
Bu bitkiden elde
edilen dokuma.
ketengiller
ç. a. bitb.
Ayr› taç yaprakl› iki
çeneklilerden bir bitki familyas›.
keten tohumu
a.
Ya¤ ç›kar›lan ve ezilerek
hekimlikte kullan›lan keten bitkisinin to-
humu.
ketum
ön a. (ketu:m) Ar.
S›r saklayan, a¤z›
s›k›.
kevgir
a. Far.
S›v›lar› süzmeye yarayan
uzun sapl›, yayvan ve delikli kepçe.
keyfetmek
(nsz.) (ke’yfetmek) Ar.+T.
Hofl
ve e¤lenceli vakit geçirmek.
keyfî
ön a. (keyfi:) Ar. mec.
Akla, gerçe¤e,
yol ve yönteme uymayan:
keyfî davra-
n›fl.
keyif, -yfi
a. Ar.
1.
Canl›l›k, tasas›zl›k, iç ra-
hatl›¤›:
Bugün keyfiniz yok.
2.
Hoflça
vakit geçirme, e¤lenme:
Günlerce keyif
içinde yaflad›k.
3.
‹stek, heves:
Senin
keyfine göre hareket edemem.
keyfi bi-
lir
“nas›l isterse öyle yapar” anlam›nda
kullan›l›r.
keyfi bozuk
can› s›kk›n, hasta.
keyfi yerinde
neflesi, sa¤l›¤› eksiksiz.
keyiflenmek
(nsz.)
Keyifli duruma gelmek,
neflelenmek.
kez
a.
Bir olgunun, bir olay›n yinelendi¤i
durumlar›n her birini belirtir; defa; kere;
sefer:
Sana dün iki kez telefon ettim.
keza
ba¤. (ke’za:) Ar.
Böyle, böylece, ayn›
flekilde.
kezzap, -b›
a. Far.
Deriflik nitrik asit.
k›ble
a. Ar.
1.
Namaz k›l›n›rken yönelinen
Kâbe yönü.
2.
Güneyden esen yel.
kݍ
a.
1.
tkz.
Vücudun kuyruk sokumu böl-
gesi, makat.
2.
Deniz teknelerinde arka
taraf.
k›dem
a. Ar.
1.
Bir görevde geçirilen süre.
2.
Bir görevde rütbece eskilik.
k›k›rdak, -¤›
a. anat. Kemik kadar sert ol-
mayan, damars›z, esnek, bükülgen, da-
yan›kl› ba¤ doku.
k›k›rdak doku
a. anat.
Kemiklerin ba¤lant›
yerlerindeki saydam, kat› ve esnek do-
ku.
k›k›rdamak
(
nsz
.) K›k›r k›k›r diye ses ç›ka-
rarak gülmek.
k›k›r k›k›r
be
. ‹çinden gelerek, sesli bir bi-
kestane flekeri
k›k›r k›k›r
379
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 379