nin ya da katk›s›n›n bulunmad›¤›n› be-
lirtir:
Bu resmi kendim yapt›m.
3.
Kifli-
lerin üzerinde direnilerek duruldu¤unu
belirtir:
Kendisi yaps›n.
4.
Sayg› duygu-
suyla ya da söz konusu olanlar› amaç-
layarak “o” ve “onlar” yerine kullan›l›r:
Kendileri henüz gelmediler. Kendisiyle
görüflmek istiyordum.
5.
‹yelik eki al-
m›fl adlardan önce eksiz olarak iyelik
düflüncesini pekifltirir:
kendi düflün-
cem.
kendi bafl›na
a.
1.
Kimseye sormadan:
Kendi bafl›na karar vermemelisin.
2.
Baflkas›n›n pay› ve yard›m› olmaks›z›n:
Bu ifli kendi bafl›na yapamazs›n.
kendi beslek, -¤i
a. dirb.
Öz beslenen.
kendir
a.
1.
Kenevir.
2.
ön a.
Kenevirden
yap›lm›fl.
kene
a. Far. hayb.
Köpek, at, koyun gibi
memeli hayvanlar›n derisinde asalak
olarak yaflayan ve kanlar›n› emerek
beslenen, bulafl›c› hastal›klara yol açan
böceklerin genel ad›.
kenef
a. kaba
Ayakyolu, tuvalet, hela, ab-
desthane.
kenet, -di
a.
‹ki sert cismi birbirine ba¤la-
maya yarayan, iki ucu sivri ve k›vr›k
metal parça.
kenetlemek
(-i)
Kenetle tutturmak ya da
kenetle birbirine ba¤lamak.
kenetlenmek
(nsz.)
1.
Kenetlemek eylemi
yap›lmak.
2.
mec.
Aç›lamayacak biçim-
de ya da s›k›ca birbirinin içine geçmek:
Korkudan diflleri birbirine kenetlenmifl-
ti.
3.
mec.
Bir konuda ayn› tutum ve
davran›fl› göstermek:
Halk, savafltan
sonra birbirine iyice kenetlenmiflti.
kenevir
a. bitb.
Kendirgillerden, sap›ndaki
liflerden halat, çuval gibi kaba örgüler
yap›lan bir bitki.
kent
a.
1.
Nüfusunun ço¤unlu¤u ticaret,
sanayi ya da yönetimle ilgili ifllerle u¤-
raflan, tar›msal etkinli¤in olmad›¤› bü-
yük yerleflim alan›; flehir.
2.
tar.
Site.
kental, -li
a. Fr.
100 kg’a efl de¤er kütle öl-
çüsü birimi.
kentleflme
a.
1.
Kentleflmek eylemi.
2.
topb.
Özellikle sanayinin geliflmesi so-
nucu, nüfusun kentlerde toplanmas› ve
kent alanlar›n›n genifllemesi süreci; fle-
hirleflme.
kentleflmek
(nsz.)
Kent durumuna gelmek,
flehirleflmek.
kent soylu
a.
Burjuva.
kent soyluluk,
-¤u
a.
Burjuvazi.
kep
a. ‹ng.
1.
Bafll›k.
2.
Baz› törenlerde ö¤-
retim üyeleri ve ö¤rencilerin giydi¤i
özel bafll›k.
kepaze
ön a. (kepa:ze) Far.
1.
Utanmaz, re-
zil.
2.
Gülünç.
kepçe
a. Far.
1.
Sulu yiyecekleri da¤›tmak
için kullan›lan, uzun sapl›, yuvarlak ve
derince kafl›k.
2.
Türlü malzemeleri ak-
tarmakta kullan›lan ayg›t.
3.
Bal›k ya da
kelebek tutmakta kullan›lan, sapl› bir
çembere geçirilmifl a¤.
4.
ön a.
Belirti-
len miktarda olan:
Bir kepçe çorba ye-
terli.
kepçe kulak, -¤›
ön a.
Kulaklar› çok büyük
ve öne do¤ru olan (kifli).
kepek, -¤i
a.
1.
Tah›l taneleri ö¤ütülüp
elendikten sonra elek üzerinde kalan
kabuk k›r›nt›lar›.
2.
K›ll› deride oluflan
pulcuklar.
kepenek, -¤i
a.
Çobanlar›n omuzlar›na al-
d›klar› dikiflsiz, kolsuz, keçeden yap›l-
m›fl uzun üstlük.
kepenk, -¤i
a.
Ço¤unlukla dükkânlar› ört-
mek için d›fl tarafa yerlefltirilen, afla¤›ya
çekilerek kapat›lan tahta ya da metal ka-
nat.
kerata
a. Yun.
1.
Ayakkab› çekece¤i.
2.
Sevgiyle söylenen sitem sözü:
Kerata,
nerede kald›n?
kere
a. Ar.
Kez, defa, sefer.
kereste
a. (kere’ste) Far.
Tomruklar›n bo-
yuna biçilmesiyle elde edilen tahta,
lambri, ç›ta gibi marangozluk ve inflaat
odunu.
kerevet
a. Yun.
Üzerine flilte ya da minder
kendi bafl›na
kerevet
376
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 376