turkce sozluk - page 621

yoluyla gitmek:
Hafta sonu Antalya’ya
uçuyoruz.
12.
flaka Afl›r›lmak:
Bizim
meyveler uçmufl.
13.
argo
Keyif verici,
uyuflturucu bir maddenin etkisiyle ken-
dinden geçmek.
14.
mec.
Çok sevin-
mek:
Haberi al›nca uçtu.
uçar gibi
çok
h›zl›.
uçup gitmek
yok olmak, kaybol-
mak.
uçsuz bucaks›z
ön a.
Çok genifl, sonu gö-
rünmeyen:
uçsuz bucaks›z bir ova.
uçucu
ön a.
1.
Uçabilen, havada hareket
edebilme yetene¤i olan.
2.
Herhangi bir
etki alt›nda buhar ya da gaz durumuna
geçebilen.
uçuç böce¤i
a. hayb.
U¤ur böce¤i.
uçuk (I)
ön a.
1.
Rengi kaçm›fl, soluk.
2.
(renk için) Aç›k:
uçuk yeflil.
uçuk, -¤u (II)
a. t›p
Çeflitli nedenlerle deri-
de oluflan kabarc›k.
uçuklamak
(nsz.)
Uçuk oluflmak.
uçum
a.
Bayrakta uçkurlu¤un karfl›s›ndaki
kenar.
uçurmak
(-i)
1.
Uçmas›n› sa¤lamak.
2.
Ke-
sip ay›rmak, koparmak:
Patlayan bom-
ba kolunu uçurmufltu.
uçurtma
a.
1.
Uçurtmak eylemi.
2.
Üzeri
renkli k⤛tla kaplanm›fl, genellikle çok-
gen bir gövde ile süslü ve uzun bir kuy-
ruktan oluflan, sicimle ba¤lanarak rüz-
gâr yard›m›yla uçurulan bir tür oyun-
cak.
uçurtmak
(-i, -e)
Uçmak eylemini yapt›r-
mak, uçmas›na yol açmak.
uçurum
a.
1.
Dik inen derin ve sarp yamaç.
2.
mec.
Büyük fark, ayr›l›k:
Ülkede, alt
ve üst gelir gruplar› aras›nda büyük bir
uçurum vard›.
3.
mec.
Felaketli sonuç:
Kumar onu uçuruma sürüklüyordu.
uçufl
a.
Uçmak eylemi ya da biçimi.
uçuflmak
(nsz.)
1.
(hayvan için) K›sa ve s›k
aral›klarla oradan oraya uçmak:
Kele-
bekler uçufluyor.
2.
Rüzgârda sürüklen-
mek:
Kar tanecikleri uçufluyordu.
udi
a. (u:di) Ar.
Ut çalan kifli.
u dönüflü
a.
Ters yöne yap›lan dönüfl.
uf
ünl.
Ac›y›, s›z›y›, s›k›nt›y› belirtir:
Uf, ba-
fl›m a¤r›yor!
uf olmak
(çocuk dilinde)
ac›mak, yanmak.
ufac›k, -¤›
a. (u’fac›k)
Çok ufak.
ufak, -¤›
ön a.
1.
Ola¤andan, al›fl›lm›fltan
daha küçük olan:
ufak bir ev.
2.
Yaflça
daha küçük olan.
3.
a.
K›r›nt›.
4.
Ma-
kam bak›m›ndan alt düzeye olan:
ufak
bir iflletme.
5.
mec.
Önemsenmeyecek
nitelikte olan:
ufak bir hata.
ufakl›k, -¤›
a.
1.
Ufak olma durumu.
2.
Ço-
cuklar için kullan›lan bir seslenme sö-
zü.
ufak para
a.
Bozuk para, bozukluk.
ufak tefek, -¤i
ön a.
ve
a.
1.
(nesneler için)
Büyük yer kaplamayan, küçük:
Çarfl›-
dan ufak tefek eflya ald›m.
2.
Önemsiz:
Ufak tefek hatalar› herkes yapabilir.
3.
K›sa, zay›f yap›l›:
Ufak tefek bir delikan-
l›yd›.
ufalamak
(-i)
K›rarak, ezerek küçük parça-
lar durumuna getirmek.
ufalmak
(nsz.)
1.
Daha küçük duruma gel-
mek, küçülmek.
2.
Büzülmek, çekmek.
ufku dar
ön a.
Uza¤› göremeyen ya da se-
zemeyen, bak›fl aç›s› genifl olmayan.
ufku genifl
ön a.
‹leriyi görebilen ya da se-
zebilen, ileri görüfllü.
uflamak
(nsz.)
Ac›yla, s›k›nt›yla iç çekmek;
uf demek.
ufuk, -fku
a. Ar.
1.
Düz arazide ya da aç›k
denizde gökle yerin birlefliyormufl gibi
göründü¤ü yer.
2.
Anlay›fl, kavray›fl,
görüfl, düflünce gücü.
u¤rak, -¤›
a.
1.
S›k s›k u¤ran›lan yer.
2.
Yol
üstünde geçerken u¤ran›lan yer.
u¤ramak
(-e)
1.
K›sa bir süre kalmak üze-
re bir yere gitmek:
fiöyle bir u¤rad›m,
hemen gidece¤im.
2.
Yola devam et-
mek üzere bir yerde k›sa bir süre kal-
mak:
Otobüs Manisa’ya u¤ramayacak-
m›fl.
3.
Kötü bir durumla karfl›laflmak:
Sald›r›ya u¤ram›fllard›.
u¤rafl
a.
1.
Bir insan›n yapt›¤› ifl, çal›flma,
meslek; meflguliyet.
2.
Bir güçlü¤ü
uçsuz bucaks›z
u¤rafl
621
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 621
1...,611,612,613,614,615,616,617,618,619,620 622,623,624,625,626,627,628,629,630,631,...688
Powered by FlippingBook