yakalad›m.
yakalanmak
(nsz.)
1.
Yakalamak eylemi
yap›lmak.
2.
Bir kimsenin kendisini güç
duruma düflürecek bir davran›fl›, bir su-
çu ortaya ç›kmak.
3.
Bir hastal›¤a tutul-
mak:
gribe yakalanmak.
yakal›k, -¤›
a.
1.
Erkek gömleklerinin üze-
rine tak›lan e¤reti yaka.
2.
ön a.
Yaka
yapmaya uygun olan.
yakamoz
a. Yun.
Geceleyin, deniz ve göl-
lerde bal›klar›n ya da küreklerin k›m›l-
dan›fllar›yla oluflan par›lt›.
yakar›fl
a.
1.
Yakarmak durumu ya da biçi-
mi.
2.
Tanr›’dan bir fley dilemek ama-
c›yla söylenen söz, dua.
yakarmak
(-e)
Israrla istemek, yalvarmak.
yak›
a.
Tedavi amac›yla vücudun baz› yer-
lerine sürülerek uygulanan ilaçl› nesne.
yak›n
ön a.
1.
(zamanda) Az bir süreyle ay-
r›lm›fl olan:
Sabaha yak›n bir saatte eve
döndü.
2.
(yerde) Az bir arayla ayr›lm›fl
olan:
Okula yak›n bir evde oturuyorum.
3.
Küçük, önemsiz de¤iflikliklerle birbi-
rinden ayr›lan:
yak›n renkler.
4.
Arala-
r›nda s›k›, s›cak iliflkiler bulunan:
yak›n
dostlar.
5.
Yaklafl›k, yaklaflm›fl:
Yafl› el-
liye yak›n biriydi.
6.
Bir miktar, bir bö-
lük:
Üyelerin tamam›na yak›n› toplant›-
ya kat›lm›flt›.
7.
a.
Uzak olmayan yer:
Biraz yak›na gelin.
8.
a.
Aralar›nda s›k›
bir ba¤ bulunan akraba, dost, arkadafl:
Orada bir yak›n›m›z›n yan›nda kalacak.
Yak›n Ça¤
öz. a. tar.
1789 Frans›z ‹htila-
li’nden günümüze kadar olan süre.
Yak›n Do¤u
öz. a.
Akdeniz’in do¤u k›y›s›n-
daki ülkelerle Ürdün’ün oluflturdu¤u
bütün.
yak›nlaflmak
(nsz., -e)
1.
Yak›n bir duruma
gelmek, yaklaflmak.
2.
Birbiriyle daha
yak›n, daha s›cak iliflkiler kurmak.
yak›nl›k, -¤›
a.
1.
Yak›n olma durumu.
2.
Duygusal ba¤ ya da akrabal›k iliflkisi.
yak›nma
a.
Yak›nmak eylemi, flikâyet.
yak›nmak
(nsz.)
Bir kimseden, bir fleyden
ya da bir durumdan hoflnut olmad›¤›n›
belirtmek; s›zlanmak; flikâyet etmek.
yak›nsak
ön a. fiz.
ve
mat.
Ayn› noktaya
yönelen, gittikçe birbirine yaklaflarak
uzanan (›fl›nlar, çizgiler).
yak›nsak mercek, -¤i
a. fiz.
Gelen paralel
›fl›nlar› eksene do¤ru k›rarak birbirine
yaklaflt›ran, kenarlar› ortas›ndan daha
ince olan mercek.
yak› otu
a. bitb.
Küpe çiçe¤igillerden, sulak
yerlerde yetiflen, k›rm›z› ya da pembe
çiçekli, küçük bir süs bitkisi.
yak›fl›k, -¤›
a.
Uygunluk, yaraflma.
yak›fl›k
almak
uygun düflmek, yaraflmak.
yak›fl›kl›
ön a.
(erkek için) Güzel, gösterifl-
li, çekici.
yak›fl›ks›z
ön a.
Yak›fl›k almayan, uygun-
suz, çirkin, münasebetsiz.
yak›flmak
(-e)
1.
Güzel durmak, yaraflmak,
uygun gelmek, iyi gitmek:
Bu saç mo-
deli sana çok yak›flm›fl.
2.
Uygun ol-
mak, yaraflmak:
Bu davran›fl sana ya-
k›flm›yor.
yak›flt›rmak
(-i, -e)
1.
Yak›flmas›n› sa¤la-
mak:
Giydiklerini kendisine yak›flt›r›yor.
2.
Uygun, yerinde, do¤ru görmek, iyi
karfl›lamak:
Bu sözleri sana yak›flt›ra-
mad›m.
3.
mec.
Bir durum ya da niteli-
¤i bir kimse için düflünmek:
H›rs›zl›¤›
bana nas›l yak›flt›rabilirsin.
yak›t
a.
Is› sa¤lamak üzere yak›lan odun,
kömür, mazot vb. bir madde; yakacak.
yaklafl›k
ön a.
Bir tahmin sonucu bulunan,
kesin olmayan, afla¤› yukar›:
Bu daire
yaklafl›k 120 metre kare.
yaklafl›m
a.
1.
Yaklaflmak durumu.
2.
Bir
konuyu ele al›fl, ona bak›fl, onu de¤er-
lendirme biçimi:
Bu duruma olumsuz
bir yaklafl›m gösteriyor.
yaklaflmak
(-e)
1.
Aradaki uzakl›¤› azalta-
cak ya da tamamen ortadan kald›racak
biçimde ilerlemek, yak›n›na gelmek:
Bi-
rine yaklafl›p sordum. Art›k Ankara’ya
yaklafl›yoruz.
2.
Belli bir biçimde ele al-
mak, de¤erlendirmek:
Ortakl›k önerimi-
ze olumlu yaklaflt›.
3.
Yak›nlaflmak.
yakalanmak
yaklaflmak
646
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 646