da at› hareket ettirmek için dizginini oy-
natmak.
2.
mec.
Bir kimsenin afl›r› dav-
ran›fllar›n› engellemek:
Onu ben dizgin-
ledim, yoksa kavga ç›karacakt›.
dizi
a.
1.
Bir iplik ya da tel üzerine dizilmifl
inci, boncuk gibi fleylerin oluflturdu¤u
bütün, s›ra:
Boynuna iki dizi boncuk
takm›flt›.
2.
Herhangi bir aç›dan bütün
oluflturan fleylerin tümü; seri:
Bu yaz›
dizisi dört gündür yay›mlan›yor.
3.
ön a.
Birbirini izleyen, birbiriyle ba¤lant›l›
olan:
dizi röportaj.
4.
mat.
Belli bir dü-
zene göre s›n›fland›r›lm›fl elemanlar kü-
mesi.
5.
sin.
ve
TV
Dizi film.
dizici
a.
Dizgici.
dizi film
a. sin.
ve
TV
Birçok bölümden
oluflan, her bölümü belirli zaman aral›k-
lar›yla yay›mlanan ve bölümlerin birbi-
riyle iliflkili oldu¤u film; dizi.
dizilmek
(-e)
1.
Dizmek eylemi yap›lmak:
Kitaplar kitapl›¤a dizilmiflti bile.
2.
S›ra-
ya girmek:
Kap›n›n önüne düzgünce di-
zildiler.
dizim
a.
1.
Dizmek eylemi, dizme:
Boncuk-
lar›n dizimini bitirdim.
2.
dlb.
Söz zinci-
rinde birbirini izleyen ve belli bir birim
oluflturan ögeler birleflimi.
dizin
a.
1.
Bir kitapta ya da dergide geçen
özel ad ya da terimleri sayfa ya da yer
numaras›yla belirten ve eserin arkas›n-
da yer alan alfabetik liste; indeks; fihrist.
2.
Kitapl›k, belge vb. için düzenlenen
belli bir bilginin ya da belgenin bulun-
du¤u yeri gösteren düzenli liste.
diz kapa¤›
a. anat.
Dizin ön taraf›nda yer
alan oynar, yass› kemik.
dizlik, -¤i
a.
1.
Diz eklemini korumak ama-
c›yla kullan›lan yumuflak sarg› ya da
bant.
2.
Dize kadar uzanan konçlu ço-
rap.
dizmek
(-i, -e)
1.
‹çlerinden ip ya da tel ge-
çirerek s›ralamak:
tütün dizmek.
2.
Bir
fleyi yan yana ya da üst üste s›ralamak:
Kitaplar›m› yeni kitapl›¤›ma dizdim.
3.
Matbaac›l›kta harfleri yan yana getirerek
bir metin oluflturmak.
do
a. müz.
1.
Gam (II) dizisinde “si” ile
“re” aras›ndaki ses.
2.
Bu sesi gösteren
nota iflareti.
dobra dobra
be. (do’bra do’bra)
Sak›nma-
dan, aç›k aç›k, çekinmeden (söylemek,
konuflmak).
doçent
a. Alm.
Yüksekö¤retimde yard›mc›
doçent ile profesör aras›ndaki basa-
makta yer alan ö¤retim üyesi.
dogma
a. Fr. fel.
‹leri sürülen bir görüflün,
sorgulanamaz ve tart›fl›lamaz bir gerçek
olarak kabul edilmesi.
do¤a
a.
1.
Evreni oluflturan somut varl›kla-
r›n, nesnelerin tümü; insan etkinlikleri-
nin d›fl›nda kendi kendini sürekli olarak
yeniden yaratan, de¤ifltiren, düzenleyen
güç; tabiat.
2.
Evrende oluflan olaylar›
denetiminde tuttu¤una inan›lan güç.
3.
‹nsan etkinli¤i sonucu büyük de¤iflikli¤e
u¤ramam›fl, do¤al özelliklerini koruyan
çevre.
do¤ac›
a.
Do¤a yanl›s› olan kifli.
do¤açlama
a. ed.
Sözü ya da fliiri önceden
yap›lm›fl herhangi bir haz›rl›¤a dayan-
maks›z›n hemen o anda yaratma.
do¤al
ön a.
1.
Do¤ayla ilgili, do¤aya özgü,
do¤ada bulunan; tabii:
Marmara Bölge-
si’nin do¤al yap›s›n› anlat›n›z.
2.
Do¤a-
n›n düzenine, yasalar›na uygun olan; ta-
bii:
Ay tutulmas› do¤al bir olayd›r.
3.
Kendili¤inden, bir zorlama olmadan; ta-
bii:
do¤al liman.
4.
Bir fleyin ya da bir
kiflinin yap›s›na uygun olan, tabii:
Saç-
lar›n›n do¤al rengi daha güzeldi.
5.
Ola-
¤an, tabii:
Böyle davranmas› çok do¤al.
6.
Kat›ks›z, saf; tabii:
do¤al meyve su-
yu.
do¤al ay›klanma
a.
Darwin’e göre do¤ada-
ki canl› türleri aras›ndaki var olma sava-
fl›n› en güçlülerin, çevreye en iyi uyum
sa¤layanlar›n kazand›¤›n›; güçsüzlerin,
çevreye uyum sa¤layamayanlar›n ise
yok oldu¤unu savunan ö¤reti.
do¤alc›l›k, -¤›
a. Gerçe¤i do¤aya uygun
dizi
do¤alc›l›k
213
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:59 Page 213