ESTONYA
228
lenir. Buna göre yaln›z sanattaki güzeli, sanat felsefesini de¤il,
do¤asal güzelli¤i de kapsar. Güzelin tan›m› ve niteli¤i ise Pla-
ton ve Aristoteles’ten bafllayarak farkl›l›k tafl›m›flt›r. Ça¤dafl es-
tetikçilere göre güzeli ya da sanat yap›t›n›n güzelli¤ini olufltu-
ran, sanatç›n›n bak›fl aç›s›, anlatt›¤› nesneyi dile getirifl biçimi-
dir. Bu ise güzel ya da çirkin, insan›n d›fl›nda ama insanla bir-
likte var olan gerçekli¤in sanatsal gerçekli¤e dönüfltürülmesi,
estetik güzelli¤in yarat›lmas› demektir.
ESTONYA
(Estonca Eesti, Rusça Estonskaya). Kuzey Avru-
pa’da, Balt›k Denizi k›y›s›nda ve Finlandiya Körfezi’nin güneyin-
de devlet. Dördüncü Zaman buzullar›n›n flekillendirdi¤i oval›k
bir ülke (tepeler [Munamagi’de 317 m] göller ve batakl›klar, ›r-
maklar) olan Estonya, do¤uda büyük Peipu Gölü ve Pskov Gö-
lü’yle Rusya’dan ayr›l›r; ülkenin güneyi veya Livonya, Leton-
ya’ya komfludur. Kayal›k veya kumullarla çevrili olan 600 km.
uzunlu¤undaki k›y› fleridi, büyük Saaremaa ve Hiiumaa adalar›-
n› kapsar. Fin-Ugur grubundan bir dil konuflan yerli halk, Lut-
herci Hristiyand›r. Ama ülkeye baflta Beyaz Rusya’dan olmak
üzere çok say›da Rus göçmen yerleflmifltir. Ekonomi k›smen ta-
r›ma (tah›l, keten, patates, s›¤›r ve domuz besicili¤i), ormanc›l›-
¤a (ülke topraklar›n›n % 38’i) ve çok etkin olan bal›kç›l›¤a daya-
n›r. Yeralt› zenginlikleri, turbadan ve bir do¤algaz boru hatt›yla
Sen-Petersburg’a ba¤l› olan kuzeydo¤udaki Kokhtha-Jarve bi-
tümlü flist yataklar›ndan oluflmaktad›r. Hidroelektrik enerji Tal-
lin, Tartu ve Narva’da birçok sanayinin (makine, kimya, tekstil,
k⤛t, gübre, konserve, g›da) kurulmas›n› kolaylaflt›rm›flt›r.
1940’ta Sovyetler, Estonya’y› ele geçirdi ve SSCB içinde sosya-
list bir cumhuriyet yapt›. Estonya 1941-1944 aras›nda Alman
iflgali alt›nda kald›. 1988’de Estonya Parlamentosu cumhuriye-
ti ilân etti ve 1989’da Estonca resmî dil oldu. 1991’de ülkenin
ba¤›ms›zl›¤› tan›nd›.
EfiC‹NSELL‹K,
kendi cinsinden kimselerle cinsel iliflkide
bulunma ya da kendi cinsinden kimselere cinsel e¤ilim duyma
durumu, homoseksüellik. Homoseksüel sözcü¤ü ço¤unlukla er-
kek eflcinseller için kullan›l›rsa da, kad›ndaki eflcinselli¤i de an-
lat›r. Eflcinsel kad›nlar için ise, genellikle lesbiyen (Yunan flairi
Sappho’nun yaflad›¤› Lesbos Adas›’ndan) sözcü¤ü ye¤lenmekte-
dir. Eflcinsellik, eski ça¤lardan günümüze kadar toplum içinde
genellikle yads›nm›fl ve yanl›fl bir biçimde, cinsel sap›kl›k olarak
de¤erlendirilmifltir. Günümüz toplumunda eflcinsellik eskiye gö-
re daha çok kabullenilmekteyse de, eflcinseller hakk›ndaki yanl›fl
kan›lar, inan›fllar ve görüfller büyük ölçüde geçerlidir.
EfiKENAR DÖRTGEN,
dört kenar›n›n uzunlu¤u birbiri-
ne eflit olan çokgen. Eflkenar dörtgende birbirini gören aç›lar
efltir. Köflegenler aç›ortay olup birbirlerini tam orta noktalar›nda
dik olarak keserler. Köflegenler ayn› zamanda simetri eksenleri-
dir ve kesim noktalar›, eflkenar dörtgenin merkezi ve fleklin si-
metri merkezidir. Bu nokta kenarlara da eflit uzakl›ktad›r. Köfle-
gen uzunluklar› e ve f olan eflkenar dörtgenin alan› e.f’dir.
EfiKENAR ÜÇGEN
→
ÜÇGEN
EfiK‹NC‹,
Osmanl› Devleti’nde, müsellem, yörük gibi asker
ocaklar›nda sefere giden asker. Genel anlamda sefere, savafla
kat›lan demektir. Bu asker ocaklar› otuzar kiflilik ocaklara ayr›l-
m›fllard›. Sefer zaman› her ocaktan befl kifli sefere kat›l›rd›. Se-
fere kat›lmayanlar, sefere kat›lanlara 50 akçe vermek zorunday-
d›. II. Mahmut’un 1826 y›l›nda kurdu¤u asker oca¤›na da Eflkin-
ci Oca¤› ad› verildi. Yeniçeriler bu oca¤› da istemeyip isyan et-
ti. Ancak bu, yeniçerilerin son isyanlar› oldu ve Yeniçeri Oca-
¤›’n›n kald›r›lmas›yla sonuçland›.
ETÇ‹L B‹TK‹LER,
bir k›s›m
organlar›yla küçük hayvanlar› ve
böcekleri yakalay›p onlarla besle-
nen bitkiler. Bu bitkilerin kimileri
yap›flkan yapraklar› ile, kimileri
de özel biçimde geliflmifl organ-
lar›yla hayvanlar› yakalar. Bu olay
flöyle geliflir: Önce hayvan›n do-
kunmas›yla bitkinin duyarl› or-
ganlar› uyar›l›r. Bitki, böce¤i ya-
kalamak için mekanik bir tepki gösterir. Sonra hayvan›n prote-
inlerini ayr›flt›rmak için bir salg› ç›kar›r. Sindirilen besinler bit-
ki taraf›ndan emilerek soymuk damarlara iletilir. Bununla bera-
ber son olay, yani besinlerin soymuk damarlara al›narak bitki-
nin beslenmesinde kullan›lmas›, kimi türler için kesin olarak
saptanamam›flt›r. Bu nedenle kimi botanikçiler, bitkilerdeki et-
çilli¤i, yarars›z bir ifllev sayarlarsa da, etçil bitkilerin birço¤u-
nun fakir ortamlarda yetiflmesi ve kök sistemlerinin fazla gelifl-
memifl olmas›, bunlar›n hayvanlardan ald›klar› proteinleri bes-
lenmelerinde kulland›klar›na iyi bir kan›t oluflturmaktad›r.
ETÇ‹LLER,
memeli hayvanlar›n kaplan, aslan, kedi, köpek
gibi çeflitlerini içine alan, keskin diflleri ve paralay›c› t›rnaklar›
olan pençeayakl› hayvanlar tak›m›, etoburlar
(Carnivorus).
Hayvanlar›n etini parçalayarak yemeye elveriflli bir sindirim sis-
temleri vard›r. Diflleri ve t›rnaklar› oldukça sivri ve keskindir. Ye-
di familyas› vard›r: Kedigiller (kaplan, kedi vb.), miskkedisigiller
(gelincik), köpekgiller (köpek), sansargiller (sansar), ay›giller
(ay›), küçükay›giller (küçük amerikanay›s›), s›rtlangiller (s›rtlan).
ETENE
ya da
ETEN,
memelilerde, dölütü anaya ba¤layan
esnek et parças›. Bir yüzü ile dölyata¤›n›n iç çeperine, di¤er yü-
zü ile göbekba¤› damarlar›na ba¤lanan etene, esnek ve bol da-
marl›, de¤irmi bir organd›r. Alt taraf›nda Langhans ad›yla tan›m-
lanan pütürleri dölütün beslenmesini ve solunumunu sa¤lar. Bu
bak›mdan etene, dölyata¤› ile dölütü birlefltiren hayati bir or-
gand›r. Do¤um s›ras›nda bebek d›flar› ç›kt›ktan sonra dölyata¤›-
n›n kas›lmas›yla etene yabanc› bir cisim gibi d›flar› at›l›r. Etene
yaln›z üstün yap›l› memelilerde bulunan bir organd›r. Memeli-
lerden keselilerde ve tekdeliklilerde etene bulunmaz. Diflsizler,
balinalar, toynakl›larda etene “son”suz olur; filler, kemirgenler,
maymunlarda ise etene “son”ludur.
ET‹YOPYA
(Fr.: Ethiopie-Abyssinie, ‹ng.: Ethiopia-Abyssi-
nia), Kuzeydo¤u Afrika’da devlet. Eski ad› Habeflistan’d›r. Eski
‹talya sömürgesi Eritre ile birlefltikten sonra K›z›ldeniz k›y›s›nda
900 km kadar k›y›ya sahiptir. 4.630 km olan kara s›n›rlar›n›n en