dershane
200
yüklü¤ünü, a¤›rl›¤›n› belirtir:
Derin bir
uykuya dald›.
5.
Uzun süren:
Derin bir
iç çekti.
6.
mec.
‹çten, gönülden gelen;
ç›kar hesab›na dayanmayan:
Birbirleri-
ne derin bir sevgiyle ba¤l›yd›lar.
7.
mec.
Ayr›nt›lara inilerek; özenle, titizlikle ya-
p›lm›fl:
Bu konuda derin bir araflt›rma
yapt›k.
8.
mec.
Kavramas› güç, çözümü
zor olan:
Çok derin bir kitap, bir kez da-
ha okumal›y›m.
9.
a. mec.
Dip:
Fazla de-
rine dalma.
derin derin düflünmek 1)
üzüntü içinde düflünmek;
2)
çok fazla
düflünmek.
derin dondurucu
a.
Bozulabilecek nitelikte-
ki yiyecekleri çok düflük ›s›larda dondu-
rarak uzun süre saklamaya ya da buz
üretmeye yarayan buzdolab› ya da buz-
dolaplar›nda bulunan özel bölüm; dipf-
riz.
derinlemesine
be.
Çok ayr›nt›l› olarak:
Ko-
nuyu derinlemesine inceledik.
derinleflmek
(nsz.)
1.
Derin duruma gel-
mek.
2.
Bir konuda köklü, sa¤lam bilgi
edinmek; bilgisini geniflletmek.
derinlik, -¤i
a.
1.
Bir fleyin dibinin yüzeye
ya da a¤za olan uzakl›¤›:
havuzun derin-
li¤i.
2.
Bir cismin eni ile boyu d›fl›ndaki
üçüncü boyutu:
dolab›n derinli¤i.
3.
Bu-
lunulan yere göre daha içte olan yer:
Or-
man›n derinliklerine girmeye korktuk.
4.
fiz.
Bir cismin en ve boy aras›ndaki
uzakl›¤›.
5.
mec.
Bir fleyin kapsam›, içi,
özü:
Yüre¤inin derinliklerinden gelen bir
mutlulukla eve döndü.
6.
mec.
Bir fle-
yin, bir kiflinin ilk bak›flta anlafl›lamayan
üstün niteli¤i:
Derinli¤i olan bir araflt›r-
ma yapm›fls›n›z, tebrik ederim.
6.
mec.
Varl›¤› ortaya ç›kar›lamam›fl, kan›tlana-
mam›fl fley:
Tarihin derinliklerinde yok
olup gitmifl bir kentti.
derisi dikenliler
ç. a. hayb.
Denizkestane-
leri, denizy›ld›zlar›, denizh›yarlar› ve de-
nizlalelerini kapsayan, gizli ya da aç›k
beflli bak›fl›m gösteren deniz hayvanlar›
dal›.
derleme
a.
1.
Derlemek eylemi.
2.
ön a.
Seçilip toplanm›fl:
derleme türküler.
derlemek
(-i)
1.
Seçme yaparak toplamak,
bir araya getirmek.
2.
Düzgün bir bi-
çimde toplamak.
derleyip toplamak
(toparlamak) düzene sokmak:
Odas›n›
hemen derleyip toplad›.
derli toplu
ön a.
1.
Düzenli, da¤›n›k olma-
yan:
Derli toplu bir kimseydi.
2.
be.
Dü-
zenli bir biçimde:
Orada derli toplu ha-
reket edeceksiniz.
derman
a. (derma’n) Far.
1.
Güç, takat,
mecal:
Uykusuzluktan ayakta duracak
derman› yoktu.
2.
‹laç.
3.
mec.
Ǜkar
yol, çare:
Ancak sen benim sorunuma
derman olabilirsin.
dermatolog
a. Fr.
Deri hastal›klar› uzman›,
cildiyeci.
dermatoloji
a. Fr.
Deri hastal›klar›n› konu
edinen hekimlik dal›, cildiye.
derme çatma
a.
1.
Aralar›nda uyum bulun-
mayan, gelifligüzel toplanm›fl:
Odas›n›
derme çatma eflyalarla döflemiflti.
2.
De¤ersiz gereçlerle yap›lm›fl:
Derme
çatma bir binayd›.
dernek, -¤i
a.
1.
Ortak bir amac› gerçek-
lefltirmek için kurulmufl tüzel kiflili¤e
sahip kurulufl.
2.
Toplant›, dü¤ün.
ders
a. Ar.
1.
Bir ö¤retmenin, bir ö¤renci-
ye belli bir süre içerisinde ve belli bir
konuda verdi¤i bilgi:
O, tarih dersi veri-
yor.
2.
Bu bilgi aktar›m› için ayr›lan sü-
re:
Dersimiz k›rk dakika sürüyor.
3.
Ö¤-
rencinin ö¤renmek zorunda oldu¤u bil-
gi:
Dersinizi çal›fl›n›z.
4.
mec.
Ço¤un-
lukla hofl olmayan bir olay›n bellekte b›-
rakt›¤› iz; ibret:
O olaydan ders almad›n
m›?
ders almak 1)
yetkili bir kifliden bil-
gi edinmek;
2)
bir olaydan deneyim ka-
zanmak, ibret almak.
ders olmak
(bir
olay) ö¤retici olmak, akl›n› bafl›na alma-
ya yöneltmek, ibret olmak:
Bu sana ders
olsun da bir daha yapma.
dershane
a. (dersha’ne) Ar.+Far.
1.
Ö¤ren-
cilerin, ö¤retmenlerinin gözetiminde
derin dondurucu
Emel-Zuhal Sözlük-Harfler 21/07/2010 20:58 Page 200